Yazar, çizer, ressam, heykeltıraş, müzisyen gibi sanatkâr ruhlu üretken insanların emekli olması diye bir şey yoktur. Çünkü böyle insanların zihni uykuda bile çalışır. İlla bir şeyler ortaya koyarlar. Bunu, “Bakın ben ne yaptım” diye değil, içlerindeki yaratıcılık dürtüsünün, tetiklemesi ile yaparlar. Bu yaratıcı karakterli insanların beyni, kalbi, ruhu her an faaliyettedir. Ayet-i kerimesinde Cenab-ı Allah mealen;

“Onlar, otururken, yan yatarken, Allah’ı düşünürler. Onlar uyurken ibadettedirler” buyurur.

onlar dediği, zihni daima faaliyette olan insanlardır. Onlar, her gün peş peşe gelen ilhamlar ile kalbi, beyni, ruhu, hamile kalan insanlardır. Onlar, mütefekkir ve sanatkâr insanlardır. Onlar dur durak bilmezler. Mutlaka içlerinden gelen ilhamın görünür olarak tecelli etmesi lâzımdır. Bu tecelli, resim, müzik, heykel, mimari gibi mücessem olabilir. Şiir, hikâye, roman, tiyatro gibi edebî olabilir. Fiziki, kimya, tarih, tıp, gibi bilimsel olabilir. Dağcılık, mağaracılık, denizcilik, spor gibi bedensel olabilir. Yani bazıları vardır ki onlar daima kendi istidatları doğrultusunda yeni bir şeyler ortaya koyarlar. Göl gibi durağan değil, deniz gibi dalgalıdırlar.

MUZAFFER GÜNDOĞAR hocam da zihni 24 saat çalışan mütefekkir bir insandır. Basılmış on iki kitabı, basılacak 72 kitabı her şeyi söylemektedir. Her konuda ve edebiyatın her türünde yazmak, geniş bir ufuk ve derin bir bakış ister. Yazmak onda belli yaştan sonra veya emeklilikten sonra başlamış bir meziyet değildir. Yazmak, onda, ortaokul, lise çağında başlamıştır. Gençliğin de nasıl aşk ve şevk ile yazmaya başlamışsa, öğretmenliği süresince ve emekliliğinde de aynı aşkla, şevkle, heyecanla yazmaya devam etmiştir.

*

Hiç durmayan kalemi, bu yıl Türkiye’nin ve Çorum’un Edebiyat Dünyasına, çok mühim bir eser daha katmıştır. Ancak bu sefer kalemine mavi mürekkep değil, hüzün ve gözyaşı doldurmuştur. Bu eser gerçeği yansıtan tarihî bir romandır. Tarihimizin en DRAMATİK sahnesini konu alan “YÜREKLERDE BUZ TUTAN KIŞ, SARIKAMIŞ” düşmana esir düşen yüz binlerce Mehmetçikten birinin hayatıdır. Bu Mehmetçik, Muzaffer Gündoğar’ın anne tarafından dedesidir. Mevsim yaz bile olsa, bu kitabı okurken yürekleriniz buz tutacaktır. Kitabı yazarken, yazarın kalemine doldurduğu gözyaşı, sizin gözünüzden sayfalara damlayacaktır.

Bu dram Türk Milletinin acı bir sayfasıdır.

*

Bu millet öyle acılar yaşadı ki, birçoğumuz dedemizin, Sarıkamış’ta mı, Sibirya’da mı, Sina’ da mı, Yemen’de mi, nerede öldüğünü dahi bilmiyoruz. Kosova’dan Kars’a, Bosna’dan Bağdat’a, Fizan’dan, Yemen’e kadar, dünyanın dört bir tarafında dedeleri, şehit, gazi veya gaip olmuş TÜRK MİLLETİNİN BİR NESLİ OLARAK, bu eseri okuyup bitirdiğiniz zaman; yüreğinizde buruk bir mutluluk hissedeceksiniz. Çünkü … .

Bu kitabı okurken, yakın tarihimizi hatırlayacak ve yüz binleri çok çok aşan, şehit, gazi ve gaip dedelerimizin yaşadığı acıları görecek üzüleceksiniz. ARİF ÇAVUŞ’ un sağ selamet yurduna, yuvasına dönebildiğini öğrenince bir nebze içiniz rahatlayacak.

*

Bu kitap ile içinizi rahatlatacak bir şey daha göreceksiniz. Nedir o? Çorum’da matbaacılık da gerçekten epey ilerlemiştir. BESMAT’IN müdiresi ve ortağı Ayşe Uncu sadece bir tecrübeli bir matbaacı değil, mükemmel bir editör ve kompozitör. Kapak tasarımı, Muzaffer Gündoğar, Bahri Güven ve Ayşe Uncu üçlüsünün eseri. SARIKAMIŞ denince YÜREKLERİMİZ BUZ TUTARKEN, Çorum’un kültür, sanat ve edebiyat dünyasının adım, adım büyümesi yüreğimizi ısıtıyor. SARIKAMIŞ, hakikaten yüreklerimizde buzu erimeyen bir kıştır. Muzaffer Hocanın bir zaferi bu. Tebrikler hocam.

*

Bu meyanda son günlerde güney sınırımızda, MEHMETÇİĞİMİZİN, MUZAFFERİYETİ YÜREKLERİMİZE SU SERPMEKTEDİR. Hepimizin yüreği, ŞEHİTLER, GAZİLER VE GAİPLER NESLİ OLAN KAHRAMAN MEHMETÇİĞİMİZİN, şanına lâyık olarak, şanla, şerefle ve zaferle, zayiatsız evlerine dönmesi için çarpmaktadır. Dualarımız onlar içindir.

*

İki yüz yıldır durmaksızın saldırılan, içten ve dıştan en alçakça ihanetlere maruz kalan; soygun, sürgün ve soykırım yaşayan yegâne millet, TÜRK MİLLETİDİR.

Ne yazık ki bu gün hâlâ durmaksızın, nifak, bölücülük, yalan ve iftira ile fiili ve manevi LİNÇ; fiili ve manevi SOYKIRIM devam etmektedir.

Çünkü hainler biliyor ki bu kale, son kaledir.

Eğer gaflete düşersek,

Birbirimize düşersek,

Bölücü, ayrıştırıcı, ırkçı hainlerin nifak tuzağına düşersek,

Maazallah bir kere düşersek,

Asla Arif Çavuş kadar şanslı olamayacağımızı iyi bilelim.

Nifak tohumlarının adı, ırkçılıktır, bölgeciliktir, bölücülüktür, dincilik, cemaatçiliktir. Bu nifak tohumlarının hepsi cehalet tarlasında yetişmektedir.

Hoşça kalmanız için, bu tarlanın BİLGİ VE BİRLİK SUYU ile ıslah edilmesi şarttır.

*

Hoşça kalın efendim.

3 Temmuz 2018- DİNAR