Neden bizim ülkemiz de doğasıyla böylesine yeşil ve güzel değildi? Özellikle son yıllarda başta İstanbul olmak üzere birçok kentlerimizin yeşil alanlarının rant uğruna kıyıma uğratılıp beton yığınlarına dönüştürülmesini düşündüm. O güzelim ormanlarımızın taş ocakları açılarak yok edilmesini, kimi yeşil alanların da yerleşime açılarak devasa beton yığınlarıyla doldurulmasını anlamak mümkün değildi. Nedir bu doğa düşmanlığımız? Gelecek kuşaklara yemyeşil doğa adına ne bırakacağız acaba? Çölleşmiş, betonlaşmış bir ülke mi?

da açıkça dillendirdim arabada. Elbette arkadaşlarımızdan, ülkemizin doğasının bozulmasından ve topraklarımızın betonlaşmasından rahatsız olmayan yoktu. Ardından İskeçe, Kavala üzerinden geçip, Kronia Gölleri kıyısında yeşille mavinin oluşturduğu doğal güzelliklerin esrikliğiyle, Kalkidiki Yarımadası’ndan sonra saat 6 Mayıs 2017 cumartesi günü sabah saat: 8:00 gibi Selanik kentine vardık.

Kızım Nilüfer’le Kalenin önündeki terastan Yeni Selanik ve denizin görünüşü.

SELANİK

Selanik, özellikle Atatürk’ümüzün doğduğu kent olduğu için, yıllardır görmeyi çok arzu ettiğim bir yerdi.

İlk uğrak yerimiz eski Selanik bölümü. Burası da İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulmuş ve çevresi surlarla çevrilmiş. Kentin en yüksek bölümü olan kale ve surları kent ve deniz manzaralı... Buradan kuşbakışı kenti ve denizi seyretmek, bir farklı güzelliği yaşamak kadar hoştu…

Kızım Nilüfer

Selanik, 1387 – 1912 yılları arasında tam 525 yıl Osmanlı egemenliği altında kaldığı için yapılarda, anıt ve kulelerde sık sık Osmanlının ayak ve el izlerini görüyoruz.

Rehberimiz Mario şöyle anlatıyor:

“Selanik iki milyon nüfusuyla, Yunanistan’ın ikinci büyük kenti… Yunanca adı Thessaloniki’dir. Osmanlı ve Bizans dönemlerinde altın çağını yaşamış. Festivalleri, konserleri, sanat etkinlikleri ve canlı yaşam tarzıyla Yunanistan’ın bir kültür merkezidir.

Balkan Savaşları başlayınca, Selanik Yunanlılar tarafından işgal edilir. 9 Kasım 1912 tarihinde, tek bir kurşun atılmadan, yani hiçbir direniş gösterilmeden, Yunan ordusuna teslim edilir. Kentte bulunan yaklaşık 25 bin kişilik Osmanlı Ordusu, hiçbir direniş göstermeden, şehri Yunan ordusuna teslim eder ve geri çekilerek, İstanbul’a döner.

1917 yılına gelindiğinde, kentin Türk bölgesi, büyük bir yangın sonucu, yanar, tamamen yok olur. Kalan yapılar ise, Yunan hükümetince korunmaya alınır, yıkımına izin verilmez. Bu yangından sonra: Fransız mimar Thomas Mawson tarafından, kent merkezi için yeniden tasarımlar yapılır. Yeni bir kent planı hazırlanır ve buna göre kent yeniden tanzim edilir.

Osmanlı döneminden kalan eserler arasında en ünlüsünün, Mimar Sinan’ın elinden çıkan Selanik şehrinin simgesi olan Beyaz Kale’dir. Bir müzeye de sahip olan bu anıtın yanı sıra Hamza Bey Camii, İmaret Camii ve pek çok hamam, Türk mimarisinin özelliklerini yansıtan yapılarıyla, kente ayrı bir güzellik katmaktadır.

Bunların yanında Atatürk Evi ve bünyesindeki müze de Selanik’te asıl görülmesi gereken yerlerdendir.

1988 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine girmiş olan Selanik kentinde tarihle günlük yaşam iç içedir.

Antik çağdan Roma dönemine, Bizans’tan Osmanlı İmparatorluğu’na, şimdi ise modern Yunanistan’a kadar uzanan bu kent; Maksimianus Sarayı, tapınakları ve tarihi kalıntılarıyla bir uygarlıklar beşiğidir. 1925 yılında kurulan Aristotales Üniversitesi, hem kentin hem Balkanların en büyük Üniversitesi olup, Osmanlı döneminde inşa edilmiştir.”

Kızım Nilüfer’le Kale surlarının önündeyiz.

(SÜRECEK)