İnsanın yükleri varsa, nereye giderse gitsin, nerde olursa olsun ağırlıkları ile yaşar. O yükleri valizinde taşır, sırtında; boynunda, belinde, dizlerinde derman kalmayıncaya kadar taşır.

Ancak ne zaman bunların farkına varabilirsek yüklerimizi atabiliriz sırtımızdan, valizimizden çıkarabiliriz, kollarımız kopmadan.

Olan olmuştur, yaşanan yaşanmıştır oysa ki. Çok ağır bir yükle bir yerden bir yere giderken mutlaka yardım isteriz taşıyamadığımız zaman, veya o yükü hafifletecek sepetler, fileler, kutular ediniriz, o da yetmiyorsa bir arabaya biner gideceğimiz yere kadar yüklerimizden kurtuluruz. Veya dinlenir, mola veririz, soluklanırız.

Önemli olan yola ne kadar yükle çıktığımız? Maddi yüklerde yardım istiyoruz, yol yöntem arıyoruz da geçmişten bizi rahatsız eden manevi, ruhsal, psikolojik veya geçmiş yaşantımızda bizi rahatsız eden olayların bıraktığı izlerle ilgili neden yardım istemeyiz ve bunlardan kurtulmak için bir çaba içerisine girmez ,yol yöntem aramayız!

Bir başka biçimi ise, kendimize yükler yaratırız, böyle olursa, şöyle olursa , ya olmazsa, ya kazanamazsam. Veya para kaybedersem, ya beni sevmiyorsa ve daha bir çok şey bahane, neden arar durur, senaryolar üretiriz yüklerimizi daha ağırlaştırmak için. Bu yükler eski yüklerin üzerine biner, o zaman vay halimize .

Başka yükler ise kültürel kodlarımızn bize bıraktığı yüklerdir. Bu yükler öyle böyle değildir, nesilden nesile aktarılır,her nereye gidiyorsan seninle gelir.

Sanat ve kültür projesi ile geldiğim Holanda' da gözlemlerimden birisi bizim ülke insanlarımızın taşımış olduğu kültürel yükler, yaşantısal yüklerin yanı sıra kültürel yüklerle gelinmiş ve nesilden nesile aktarılmış sanki.

Asimile olmakla entegre olmak birbirine karıştırılmış. Yıllar öncesinden gelinmiş, tabii ki akraba, hemşeri olarak gelinmiş, çocukları ile çocuklar büyümüş, evlenmiş, daha çok akraba ve hemşerileri ile çocukları olmuş, torunları olmuş, yani yarım asırdan fazla…Cumhuriyet tarihinin yarısı nerdeyse .

Nasıl yükleri ile gelmişlerse, aman onlara benzersek, inançlarımızı yitirirsek, Türklüğümüzü unutursak vb korku ve kaygılarla, yeni nesillere getirdikleri yükleri iletmişler. Umut yine Z kuşağı…

Buradaki halkı, kültürünü, geleneklerini, zengin demokrasi deneyimlerini bilmek, öğrenmek, incelemek yerine, tanımak yerine, uzak durulmuş, yerilmiş hep… Tabii ki sözüm buradaki herkes için değil, ancak genel olarak böyle .

Tabii ki üretim anlamında emek katma değeri katılmış buralara, inkar edilmez düzeyde. Tabii ki buradaki sanat - kültür yaşamına da değer katan bir çok aydın -entelektüel insanımız var.

Nasıl yarım asır önce Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullardan dolayı buralara gelindiyse ,şimdi yine ekenomik koşullar nedeni ile buraya gelip burada çalışan pırıl pırıl beyaz yakalı gençlerimiz de var. Onlara da üzülüyor insan , keşke yapacakları yeni nesil katkıları ülkemize katsalardı.

Sırtımızdaki manevi yükleri şöyle gözden geçirsek, bedenimizdeki sinyalleri takip edip kendimizi etrafımızı kaderimizi suçlamayı bıraksak, atsak sırtımızdan belimizden, dizimizden, başımızdan…Şöyle etrafımıza baksak tutkuyla, hayata, doğaya, gökyüzüne…

Hiç çimlere uzanıp gökyüzüne baktınız mı? Orada neler olduğuna, maviye, griye , yağmura,bulutlara…İşte yükleri azaltmanın, atmanın en güzel yöntemlerinden birisi…Verin sırtınızı toprağa, çayıra, çimene, çıkarın ayakkabılarınızı, çoraplarınızı, bakın gökyüzüne, hayaller kurun, bulutların seyrini, güneşi inceleyin, gün doğumunda uyanıp yeni bir güne güneşle uyanın veya gün batımında renklerle karışın .

Yine en büyük yardımcımız doğa, onunla uyum… Uğraşmak, yıkmak ,yakmak yerine onunla uyum...hayatla uyum demektir. Doğa hiç yük değil, bir mucize....Doğa sevgi, doğa hayat, doğa aşk…Bir mola verin kendinize. Yüklerinizden kurtulmanın bir yöntemini, yolunu bulun.

Veya doğaya bakınca o size göstercektir zaten…

Hollanda / UTRECHT