Kutsal dinimiz; insanın ve toplumun bütün gereksinimlerini gidermek amacına yönelik nimetleri meccanen ihsan eden bir yüce dindir. Basit bir bakışla anlaşılabildiği gibi, derinlemesine incelendiğinde görüleceği üzere, İslam dini hayatımızın her anını ve her köşesini aydınlatmayı, böylece biz insanlar için bu dünyayı da, ebedi olan ahiretimizi de mutlu kılmayı amaçlamıştır.

Bir taraftan iman, ibadet ve ahlaki yönlerimizle ilgili kural ve önerileri sunarken, öbür taraftan da çok çalışıp dünyayı mamur edip, gelecek nesillere doğa emanetini ileri seviyede gelişmiş olarak bırakmamızı emretmektedir. Çünkü dünyası olmayanın ahireti olmaz. Mutlu olmayan insan başkalarını nasıl mutlu edebiler? İmkanı olmayan insan başkasına nasıl yardım edebilir? Meyvesi, sebzesi, tahılı olmayan bir kişi, olmayan başkalarına nasıl verebilir? Sevgisi olmayan, sevmeyen nasıl sevilir?

Bunların hepsi bu dünyanın mamur edilmesi ile elde edilebilecek olan işlerdir. Demek ki dinimiz İslamiyet şahsın ve toplumun yararına olan her şeyi teşvik etmiş, yararlı insanları hep övmüş ve ödüllendirileceğini bildirmiştir. Ödüllendirilme hem dünyamızı hem de ebedi olan ahiret hayatımızı kapsayacak şekilde ulu Allah tarafından geniş kapsamlı tutulmuştur.

Hepimiz biliriz ki Allah’ın üzerimizde sayılamayacak kadar çok nimetleri vardır. Bu nimetlerin en önemlilerinden birisi de ağaç ve yeşildir. Dinimiz ağacı, yeşili daima övmüş ve insanlara temiz havanın, suyun, yeşilin kaynağı olan ağacı bol ülkelerimiz olmasını tavsiye etmiştir. Hatta ağaç dikmek, yeşili korumak bir ibadettir. İbadetler Allah için yapılır. Ağaç dikmekle hem ibadet, hem de insanlığa hizmet, hem de kendimize nimet etmiş oluyoruz.

Bu asırda teknolojinin tavan yaptığı bir zamanda ağacın, yeşilin, sebzenin, meyvenin yararlarını tartışmak abesle iştigaldir. Yani ağacın ve yeşilin önemi tartışılmaz bir gerçektir. Maksat doğada en az dünyanın yüzde 30-40’ını ağaçlandırmak yeşillendirmektir. Bütün projeler bunun üzerine olmalıdır. Çünkü dünyada ağaçlandırma standardı en az yüzde 30’muş.

Ne demiş atalarımız; ağaç evimizin eşiği, bebeğimizin beşiği, aşımızın kaşığı, ozanların sazı, ormanda buluşan aşıkların nazıdır.

Orman varlığı medeniyetin bir ölçüsüdür. Çünkü orman, ağaç bir ihtiyaçtır. İhtiyacı giderilen toplumlar ileri toplumlardır. Yükselmek ise medeniyettir.

Ulu Önder Atatürk ne demiş; Ülkümüz, amacımız bu milleti muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmaktır. Günümüz iktidarlarının amacı ise bu milleti, bu devleti muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak, dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin üst seviyelerine yükseltmektir. İktidar adaylarının ve iktidarın amacı budur ve bu olmalıdır. Ağaç da bu medeniyet merdiveninin bir basamağıdır.

Ağaç ve orman görüldüğü gibi çok mühim bir milli servettir. Milli bir berekettir. Yağmurun yağmasına, toprağın yerinde durmasına, sellerin evi ocağı yıkıp ovaları basıp etkili arazileri mahvetmesine sebep olan taşkınları önleyen bir varlıktır.

Ağaçlar suyu topraktan çeker, havaya salar. Yağmurların bol bol yağmasını sağlar. Havanın yumuşaması, olumlu nemlenmesi, temiz nefesin oksijenin atmosferi sarması insanın bedeninin şifası yine ağaç ve yaprakları sayesinde olmaktadır. Ağacı olmayan yurdun toprakları denize akar, havası kirlenir kokar, insanları maalesef hastanelere sokar. Demek ki ağaç sadece odun değil, öğündür, iştir, aştır. Kitabımızın yaprakları, yazdığımız kalemler, oturduğumuz sandalye koltuk, dibinde serinlediğimiz yine ağaçtır.

Ağaçlar ham maddedir. Kimyadır, endüstri maddesidir. Orman ve ağaç hayatımızın bir parçasıdır. Ağaç toprağın güvenlik görevlisidir. Amacımız daima ağaç, fidan dikmek olmalıdır. Mevcutları korumalıyız. Ne demiş koca Fatih Sultan Mehmet; “Yaş kesenin başını keserim. Çünkü yaş kesen baş keser” fermanı ile ağaç kesenlerin korkulu rüyası olmuştur. Ağacı kesen, bir canı kesmiştir.

Evet, orman sudur, havadır, su ve hava ise hayattır, şifadır. Ağaçsızlık, yeşilsizlik ise memattır. Yani bir ülke için ölümdür. Ölüme giden yoldur.

(SÜRECEK)