Ülke bilerek mi kaosa sürükleniyor? Yargı bu olaya araç mı yapılıyor? Yoksa bizler mi yanlış görüyoruz? Şimdilik belli değil...

Bağımsız milletvekilliği "Yüksek Seçim Kururlu" tarafından iptal edilen Hatip Dicle'den hareketle, Kürt kökenli yurttaşlarımızın ayrılıkçı öfkesi yükseltiliyor...

"Ergenekon sanığı" olup mahkemece tahliyeleri reddedilen CHP milletvekilleri Haberal ve Balbay'dan hareketle, Sosyal Demokratların öfkesi yükseltiliyor...

Yine "Balyoz davası" sanıklarından olup tahliyesi mahkemece reddedilen MHP Milletvekili Engin Alan'dan hareketle, ülkücü camianın öfkesi yükseltiliyor...

Sanki "Savaş Baltaları"nın bilenmesi isteniyor!...

% 83 gibi yüksek katılımlı bir seçim, % 95 gibi temsil gücü yüksek olan bir meclis aritmetiği oluşmuşken, bir çok temel sorunlarda az da olsa ortak bir bakış ve anlayışa yaklaşılmışken, ortaya bir bomba konuluyor!...

Üstelik ne zaman ve ne şekilde patlayacağı belli olmayan... İçimize sinsin, sinmesin halk iradesiyle seçilmiş milletvekilleri meclis dışında bırakılarak...

Sanki "olağanüstü" bir rejime geçmenin taşlan döşeniyor. Ya da büyük bir iç karışıklığın fitilleri ateşlenmek isteniyor.

Seçim sonucunun siyasal panoramasına baktığımızda ise, toplumsal hayata damgasını vuran muhafazakâr bir iktidar, bir ölçüde siyasal yenilgiye uğramış muhalefet...

Üstelik devlet gömleğini çıkarıp halk gömleğini giymeye çalışan, seçim sonucunu analiz edeceği yerde, kılıçları birbirine çekilmiş bir "Sosyal Demokrat" muhalefet...

Yerel özerkliğe giden yolların taşlarını döşeyen, sesini daha yüksek frekansla duyurmaya çalışan "Kürt Siyasal Hareketi"...

Yani toplumsal ve siyasal yeni oluşumlara gebe, aynı zamanda toplumsal ve siyasal istikrarsızlığı olabildiğince besleyen oluşumlar...

Oysaki topluma vaat edilen, seçim sonucu yumuşak bir siyasal iklimin oluşumu idi. Bu siyasal iklimde, cumhuriyet tarihinde ilk kez yapılacak bir sivil "Anayasa" idi.

Ve bu toplumun yarılmasına neden olan sorunların çözümünde ilk kez bir işbirliği idi. Toplumun beklentisi bu idi, siyasetin dili bu yönde idi.

İslâm dünyasındaki siyasal depremin ve toplumsal başkaldırının nereye gideceği pek bilinmezken, bu bilinmezlik kapımıza dayanmışken, emperyal politikaların bölgeyi yeniden dizayn ettiğinin görüldüğü bir ortamda, yumuşamış bir siyasal iklim, toplumsal barış için iyi olacaktı.

Ne yazık ki yargı kanalıyla bu toplumsal barışa giden yola mayın döşendi. Bağımsız milletvekillerinin meclise girmemesine, yemin etmemesine kadar ulaşır oldu. Aynı durumu CHP milletvekilleri bile dillendirir oldu.

Görünen o ki, ülke içinde siyasal istikrarsızlık için yargının kullanılıyor olması şeklinde bir algı oluşturuldu. Böyle giderse "yeni bir anayasa" değil ama "yeni bir toplum" yaratılacak gibi.

Artık şu gerçek bilinmeli ki, var olan yasalar yeni toplumsal gelişmeleri ya okuyamıyor ya da yetersiz. Adeta yeni siyasal gelişmelerin önünde bir engel. İç hukuk bitiminde AİHM'ne giden davaların bile % 70-80'i Türkiye aleyhine sonuçlanıyor. Türkiye büyük para cezalarına mahkûm ediliyor.

Sonuçta "Türk Yargısı'nın ve mevcut yasaların Avrupa standartlarına uymadığı gerçeği yüzümüze çarpılıyor.

Bugün göremediğimiz ise, toplum mühendisliği yapan güçlerin hukuk kanallarını sonuna kadar kullanmasıdır. Yargının bu toplum mühendislerinin etkisi altında kalmasıdır.

Ayrıca çok netameli bir coğrafyada olduğumuz da bilinmektedir. Bu nedenle siyasetin iktidarı da, muhalefeti de yargı aracılığıyla yollara döşenen bu mayınlardan yararlanmayı düşünmemelidir.

Bu mayınları temizleyen yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır. İktidar bir milletvekili kazanacağım diye, muhalefet başarısızlığını bunlarla örterim diye faydacı bir anlayışta olmamalıdır.

Gelinen bu noktada sağından soluna tüm siyasal yorumcular, siyaset bilimcileri, sorunun çözümünde aynı düşünceyi paylaşır olmuşlardır.

Toplumun giderek yarıldığı, etnik kimliklerin giderek birbirinden uzaklaştığı, ülkemiz çevresinin kaynadığı böyle bir ortamda siyasetin sağı da, solu da iktidarı da, muhalefeti de bir sorumluluk üstlenmelidir. Seçilmiş milletvekillerinin TBMM'ne girmeleri sağlanmalıdır.

Bu ülkenin sorunlarını demokratik bir yapıda çözüme kavuşturacak sivil bir "anayasa"nın oluşumu da baştan kırılmamalıdır.

Yani yazık edilmemelidir bu ülkeye, bu halka ve gelen yeni nesile...