Manda yuva yapmış söğüt dalına
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?

Maden ocaklarında yaşanan acının arkasından yine bir acı haber geldi. Yaralar henüz sarılmamıştı; ölenlerin sayısında henüz bir karara varılmamıştı. Televizyon kanallarında çok bilmişlerin söyleyecekleri çok şeyler vardı. Duyarsız kişiler hariç; herkes para yardımı yapmak, insanlardan yardım parası toplayabilmek için birbirleriyle yarışıyordu. Bu konu bir süre daha konuşulacaktı; ne yazık ki deprem oldu. Birkaç hafta beklese günah mı olurdu?
Sevinilecek bir şeyler vardı: Deprem can almamıştı. Uzmanlara göre depremin merkez üssü denizin içindeydi. Diğer yandan ciddiye alınacak bir maddi hasar yoktu. Bir süre artçı depremler, şiddeti azalarak devam edecekti. Üzerinde durulacak, günlerce konuşacağımız bir konu değildi.
Şanslıymışız, deprem bir başka acıyı unutturmuştu!
Çok uzaklara gitmeye gerek yoktu. Marmara bölgesinde yaşanan depremin arkasından Van şehir merkezinde meydana gelen deprem bütün ülkeyi yasa boğmuştu. Rakamlarla konuşmak yerine yaşanan acıları anlayabilmek önemli olmalı. Geride kalanlar ömür boyu yas tutacak.
Dünyanın herhangi bir yerinde hiç beklenmedik bir anda daha büyük çaplı depremler olabilir. Yapılması gereken deprem sonucunda doğacak zararların en aza indirilmesi. Uzmanların önerileri doğrultusunda çalışmaların yapılması.
Var olan teknolojiyle depremler önceden belirlenemiyor. Sürdürülen çalışmalardan henüz olumlu bir sonuç alınamadı.
Uzmanların yorumlarına göre depremler devam ettiği sürece dünyada canlı yaşam devam edecek. Depremler bittiğinde dünya üzerinde hiçbir canlının yaşamadığı ıssız bir gezegene dönüşecek.
Dünyanın farklı yerlerinde doğal yıkımlar oluyor. Bir tarafta kuraklık, diğer tarafta sel baskınları can alıyor. Doğal felaketler önlenemiyor, ancak onların vereceği zararları; can kayıplarını en aza indirebilmek için yoğun çalışmalar yapılıyor.
Depremin olduğu günlerde yapılan tartışmalar gelecekte nelerin yapılacağının bir göstergesiydi. Günümüzde adı unutulan Deprem Dede vardı. Haberciler onun bal damlayan ağzından kısa bir söyleşi alabilmek için birbirleriyle yarışıyordu. Bir süre sonra bilimsel nitelikli konuşmalardan sıkılan yurttaşlar için farklı bir söylem geliştirildi. Sözüm ona torun torba sahibi adam, ülkemizin bilmem ne erkeği olmuş. Delikanlıyım diyen adamı cebinden çıkarır olmuş! Aynı günlerde hastanelerde yatan yaralılar, enkaz altında insan cesetleri vardı.
O günlerde hatırı sayılır bir miktarda para kazanan bir şarkıcı vardı. Bir zamanlar inşaatlarda “amele” olarak çalıştığı için televizyonlara çıkıp konuştu. Yanılmıyorsam ülkemizde inşaat mühendisi olmadığından kimse onların ne düşündüğünü sormadı.
Tozun dumanın birbirine karıştığı günlerde Ankara Kızılay’da yapımı devam eden bir iş hanı çöktü. Deprem nedeniyle değil; biraz önce yazdığım gibi inşaat mühendisi olmadığından dolayı.
Depremin zararlarını en aza indirmek için nelerin yapılmasını tartışmak yerine nelerin yapılmamasını bilmek te gerekir. Birileri çıkıp dere kenarlarına, sit alanlarına, verimli tarım arazilerine, kesinlikle bina yapılmaması gereken deprem fay hattının üzerine yanlışlıkla gökdelenler yapıldı. Yapılacak gökdelenlerde kat sayısını yanışlıkla yirmi kat fazla çıktılar. Bunlar olağan şeyler.
Deprem sarsıntıları başladıktan sonra insanlar bir an önce evlerinden dışarı çıkmak istiyor. Sarsıntılar devam ettiği için günlerce evlerine giremiyor. Yaz kış demeden çadırlarda, bulabilirse prefabrik evlerde barınmak zorunda kalıyor.
Sarsıntıların devam ettiği saniyelerde sokakta koşturan insanların kendilerini güvende hissedebilecekleri binalardan uzakta boş alanların mutlaka olması gerekli. Bu alanlara gelen insanlar kısa sürede kendilerini toparlayabilir; korkuyu üzerinden atabilir. Boş alanlar, yeşil alan olarak ta değerlendirilebilir. Parklar yapılabilir. Hatta birileri bu alanları mangal keyfi yapmak için kullanabilir. Birileri gidip buralara inşaat artıklarını dökebilir. İşini bilen insanlarımız gözden uzak ağaçlı yerleri tuvalet olarak kullanabilir.
Uzun sözün kısası şehir merkezlerinde ayrılacak boş alanlar asla boş kalmaz.