Pazar günü 10 Kasım idi. Görüntüler aynı, değişen bir şey yok idi. Bu nedenle bir yıl önce yazdığım "Bir On Kasım Yazısı" başlıklı yazımı okuyucudan özür dileyerek, biraz da özetleyerek ve güncelleyerek tekrar koymak istedim. İşte o yazı:

Yine şiirler okundu, yine nutuklar atıldı onun için. "Atam, sen çok büyüksün" denildi. "Sen kalk da ben yatam" da denildi. Anıtkabir'e sel gibi insanlar akın etti. Yine birilerine Atatürk düşmanı, birilerine koyu Atatürkçü denildi.

Yine büyük resimler asıldı. Saygı duruşları yapıldı. Ama bu topluma yine de Atatürk anlatılamadı.

Önce bir soru: Bu toplumda mı bir anlama eksikliği var? Bu topluma Atatürk'ü anlatanlarda mı?

Çünkü:

-90 yıl hem Atatürk, hem Cumhuriyet anlatıldı.

-75 yıl Atatürk'ü anma programları yapıldı.

-Tarihlerde Atatürk, bayramlarda Atatürk anlatıldı.

Ama yine anlatılamadı, yine anlaşılamadı Atatürk...

-Ağıtlar yakıldı onun için, şiirler yazıldı.

-Kitaplar yazıldı onun için, yazılar yazıldı.

-Programlar yapıldı onun için, konuşmalar yapıldı.

Fakat yine anlatılamadı, yine anlaşılamadı Atatürk...

-Okullar Atatürk köşeleriyle donatıldı.

-Ülke Atatürk büstleriyle donatıldı.

-Dernekler kuruldu Atatürk adıyla, Kültür Sarayları yapıldı.

Yine anlatılamadı, yine anlaşılamadı...

-Yürüyüşler yapıldı Atatürk adına.

-Mitingler yapıldı Atatürk adına.

-Darbeler yapıldı Atatürk adına!

Galiba yine anlatılamadı yine anlaşılamadı...

Oysaki çocuk yaşta Atatürk adıyla büyüdü bu toplum. Atatürk devrimleri, Atatürk ilkeleri beyinlerine kazındı bu toplumun.

Peki, ne oldu da Atatürkçü çizgiden ayrılındı diye endişe edildi ve de ediliyor?

Neden toplum Atatürkçü ve Atatürk karşıtı gibi yarılmış göründü ve de görünüyor?

Şimdi baştaki soruyu bir kere daha soralım: Atatürk'ü biz mi anlatamıyoruz, yoksa toplum mu anlayamıyor?

Galiba bu işte bir sakatlık var!

-Toplumun bir kesimi Atatürkçü değerler aşınıyor diyor ise...

-Atatürkçü çizgiden çıkılıyor diye endişe ediliyor ise...

-Ve bu ülke, kurucusunu halen tartışıyor ise...

Bu işte bir sakatlık var demektir.

Özellikle "siyaset yapacaksanız asker elbiselerinizi çıkarın" diyen Atatürk'ü anlatmak için; halen askeri görüntülü resimleri, kalpaklı resimleri kullanılıyor ise, bu işte bir sakatlık var demektir.

-Gelişmiş bir ülkede kurucusunu koruyan yasa ve dernekler yok iken bizde var ise...

-Halen Atatürk'ü anlatmaya büyük bir ihtiyaç duyuluyor ise...

Bu işte yine bir sakatlık var demektir.

-Bir kesimin gözünde Atatürk bir "tabu" yapılıyor...

-Diğer bir kesimin gözünde "deccal" olarak bakılıyor ise...

Bu işte çok hem de çok büyük bir sakatlık var demektir.

Aslında bu toplumun Atatürk'le bir sorunu yoktur. Bu ülkede sağcı-solcu, Alevi-Sünni bütün halkın saygısı ve sevgisi yüksektir Atatürk'e.

Sorun toplumda değil:

Sorun Atatürk'ü anladığını sananlarda, Atatürk'e ve cumhuriyete itiraz edenlerde...

"Yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek bugünkü Türkiye'ye ve dünyaya bir hedef gösteren bu kişiyi, anladığını sanan anlatamayanlarda...

"Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır..." diyerek cumhuriyeti topluma emanet etmiş bu tarihi kişiliği tabulaştıranlarda...

Onun evrensel bakışını 1938'de dondurup, günümüzü okuyamıyormuş gibi bir ideolojiye dönüştürenlerde...

Dileğimiz odur ki, bu tarihi kişiliği önce anlatanlar anlasın... Günlük siyasal polemiklere araç edilmesin... Toplumda kin ve nefret tohumları yeşertilmesin...

Çünkü o, bu toplumun yetiştirdiği en büyük ortak değeridir.