Mademki Cumhurbaşkanı cumhurun başkanıdır, mademki devletin başıdır…

Mademki yürütme yetkisi ondadır, yasalar onun imzasından sonra işlerlik kazanıyor…

Ve de mademki görevi Cumhuriyeti ve milletin birliğini temsil emek, anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etmek…

O halde bir davası, bir hedefi olmalıdır.

Çünkü orası bir dinlenme yeri değildir. Çünkü orası bir kamp yeri değildir.

***

Atatürk’ün bir davası, bir hedefi vardı: (1923-1938)

O bir kurucuydu ve hedef, modern bir cumhuriyet inşa etmekti.

Hedef, ülkeyi çağdaş değerlerle donatmaktı.

Hedef, Cumhuriyeti evrensel değerlerle buluşturmak, evrensel değerlerle donatmaktı.

Ve hedef, emperyalizme karşı güçlü bir milli refleks yükseltmekti.

***

İnönü’nün bir davası, bir hedefi vardı: (1938-1950)

O, kurucunun yol arkadaşı, kurucu iradenin ikinci adamı idi…

Hedef, kurucu iradenin hedefini sonuna kadar gerçekleştirmekti.

Hedef, toplumsal iradenin yansıdığı demokratik bir sistemin adımlarını atmaktı.

Ve hedef, toplumsal bir aydınlanmanın kurumlarını oluşturmaktı.

***

Celal Bayar’ın bir davası, bir hedefi vardı: (1950-1960)

Bayar-Menderes ikilisi olarak Türkiye’yi, “Küçük Amerika(!)” yapmaktı hedef.

Türkiye’yi NATO üyesi yapmak, Türkiye’yi Batı Bloku’nda görmekti hedef.

Ve hedef, liberal sistemin önünü açmaktı, devletçi ekonomiyi tasfiye etmekti.

***

Cemal Gürsel’in bir davası, bir hedefi vardı: (1960-1966)

Yeni bir anayasa yapmaktı hedef.

Ve hedef, yeni anayasa ile bir ölçüde de olsa demokratik özgürlüklerin önünü açmaktı.

***

Cevdet Sunay (1966-1973) ve Fahri Korutürk’ün bir davası yoktu. (1973-1980)

Çünkü siyasi çaresizliğin yarattığı bir ortamda asker kökenli oluşlarından, başlarına “devlet kuşu” konmuştu.

Sunay, muhtıracıların muhtırasını başbakana iletiyordu; Korutürk, 12 Eylül darbecilerini kutlayıp başarılar diliyordu.

Ülkede kardeşkanı akarken, sokaklar çıkılamaz hale gelirken…

Çankaya’daki odasından çıkmıyorlar, penceresinden bile bakmıyorlardı.

***

Kenan Evren’in bir davası, bir hedefi yoktu: (1982-1989)

Çünkü onun görevi, küresel güçler ve yerli işbirlikçilerce verilen görevleri yapmaktı.

Ve önüne konulan en önemli görev, darbeyle toplumsal muhalefeti susturmaktı.

***

Demirel’in bir davası, bir hedefi vardı: (1993-2000)

O, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış, Türk siyasetinin 50 yılına damgasını vurmuş siyasi bir kimlikti.

Hedefi, ülkeyi barajlarla donatmaktı. Nitekim “barajlar kralı” diye anılır olmuştu.

Hedefi, liberal ekonomiyi hayata geçirmekti.

Ve hedefi, Türkiye’yi Batı Bloku’nun bir üyesi yapmaktı.

***

Özal’ın bir davası, bir hedefi vardı: (1989-1993)

Hedef, “Serbest Piyasa Sistemi”ni kesinlikle hayata geçirmekti.

Hedef, ekonomide devlet tekelini kesinlikle kırmaktı.

Bunun için KİT’leri özelleştirmiş, ardından özelleştirmenin önünü açmıştı.

Ve de hedef, Türkiye siyasetini ve ekonomisini altüst eden Kürt Sorunu’nu çözmekti.

***

Ahmet Necdet Sezer’in bir davası, bir hedefi yoktu. (2000-2007)

Çünkü onun başına da “devlet kuşu” konmuştu.

Cumhuriyet değerleri eritilirken odasından çıkmamış, penceresinden bile bakmamıştı.

***

Abdullah Gül’ün bir davası, bir hedefi var mı idi, anlaşılamadı. (2007-2014)

Evet, bugün bile anlaşılamadı.

Cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya’da noterlik görevi yaptı.

Birlikte yola çıktığı arkadaşlarından ayrıldı. Ne olduğu, neye hizmet ettiği belli olmayan, anlaşılamayan bir kimlik oldu.

***

Erdoğan’ın bir davası bir hedefi vardı: (2014-…)

İslami yaşam tarzının ve muhafazakâr iş dünyasının önünü açmaktı hedef.

Muhafazakâr kesimin itirazlarını gidermekti hedef.

Ve ne dersek diyelim; görünürde de olsa Kürt sorununu, Alevi sorununu çözmekti hedef. Kürt kökenli siyasetçiler umutlanmıştı. Alevi kanaat önderleri umutlanmıştı.

Ama bu çözüm girişimleri sonuçsuz kaldı.

Çünkü Türkiye’deki seviyesi düşük siyasal kavga ve genelde siyasal konjoktür, bu sorunların çözümüne engeldi, yeterli bir iklim oluşturamıyordu.

***

Sonuçta 2023’te seçilecek cumhurbaşkanının bir davası, bir hedefi olmalıdır.

Saray’da ya da Çankaya’da vitrin süsü olmamalı, vitrin süsü gibi oturmamalıdır.