Kahvede bir öğleden sonrası… Haberlerde son günlerin kaset skandalları üzerine yorumlar bitmiştir ki Ali İhsan televizyonu kapatır. Gözleri enginlerden bir gemi bekler gibi uzaklara dalıp gitmiştir. Nermin Hanım gazeteleri okurken gençler sudoku ile uğraşmaktadırlar. 
Kapıda Kemal Bey ile arkadaşı Ali Kamil görünür… Ali Kamil’in elinde büyük bir bavul vardır. Ali İhsan daldığı enginlerden bir anda çıkarak seslenir, “Hoş geldiniz… Ben de umudu kesmek üzereydim. Hayırdır seyahat mi var?
Kemal Bey: Seyahat var ama hep beraber. (Kahve sakinleri bu kez daha bir dikkat kesilirler.) Kamil’den rica ettim bizi eski zamanların Karagözcü kahvelerine götürecek. Bu bavul da işte o seyahatin işareti…
Ali Kamil: İhsan Bey, sen herkesin çayını kahvesini ver, ben de malzemeleri hazırlayayım…
Nermin Hanım: Gençler siz hiç canlı Karagöz izlediniz mi?
Ahmet: Bir defa tiyatro festivalinde karagöz ve kukla gösterisi izlemiştim. Çok oldu…
Mehmet: Ben bir kez televizyonda izledim Ramazan eğlencelerinde… Hiç canlısını görmedim.
Birkaç dakika içinde kahvenin içinde bir hayal perdesi kurulmuştur. Perdeye vuran ışık bir göstermeliği aydınlatmaktadır. Suluklar tutulmuştur.
Hayali Kamil Bey Narekeyi çalar, perde gazeli ile temaşa başlar…
Perde kurdum şem’a yaktım ko aparsın yel seni
Sen seni bilmez isen yel üfürür sel götürür
Heyhat fani âlemdir bu patlatırlar enseni
Dut yemiş bülbül gibi gerçeklere susuyoruz
Ne bulsak babalar gibi anında satıyoruz
Gemicik karaya vurmuş, üçe beşe bağlanmış
Haddini bilmez isen patlatırlar kasetini…
Hacivat: Yar bana bir eğlence medet… Yar bana bir eğlence medet…
Karagöz: Hatun, kapıya kasetçi gelmiş def et gitsin şunu…
Hacivat: Yar bana bir eğlence medet… Bir ahbap bulsam da konuşup laflasam…
Karagöz: Sende yalan sepet, sepet… Gelirsem hacı cavcav çözerim şifreni, patlatırım enseni…
Hacivat: Aman Karagöz’üm, az aşağı gelsen de konuşsak…
Karagöz: İnternete düşmüş noktalı kaset gibi anında tıklar, pataklarım seni…
Hacivat: Karagöz’üm gel de tatlı, tatlı konuşalım…
Karagöz: (Işkırlağının üstüne bir kasket gitmiş, siyah camlı gözlük takmış olarak bir hışımla gelir) Ulan Hacı cavcav, ağzını burnunu kırarım… (küt, vurur)
Hacivat: Vurma Karagöz’üm…
Karagöz: Vurum… (küt, vurur) Acımam vurum… (Küt vurur)
Hacivat: Bu ne hal Karagöz’üm?
Karagöz: Durum nazik… Alan dinlemesi, kayıt, kaset… Başıma giydim kasket…
Hacivat: Aman Karagöz’üm ya bu gözlükler neyin nesi?
Karagöz: Duyan dinleyen olur, kasete çeken olur, bağırıp durma… Cep telefonun yanında mı?
Hacivat: Yanımda tabii…
Karagöz: Sim kartını ve pilini çıkar, yoksa tek laf etmem…
Hacivat: Karagöz’üm ben gözlük diyorum, sen telefon diyorsun.
Karagöz: Hacı cavcav tepemi attırma… Bak sabrım taşacak ha… Durum nazik…
Hacivat: Nesi nazik?
Karagöz: Sen televizyon seyretmez misin be avanak?
Hacivat: Ne olmuş? NATO Suriye’ye müdahale kararı mı almış?
Karagöz: Elinin körü… Havalar sağanak kaset yağışlı… Köroğlu’na tembih ettim 12 Haziran seçimlerine kadar anasında kalacak…
Hacivat: Hayırdır, kavga filan mı ettiniz?
Karagöz: Kavga gürültü yok… Biz anlaştık… O şimdi anasına gidecek, ben de birazdan kendi anama…
Hacivat: Aman Karagöz’üm, kara gözlüklüm… İstikrar bozulmasın, sen idareci ol…
Karagöz: Ben idare ediyorum Hacı cavcav ama mahallenin piçleri dinlemiyor.
Hacivat: Karagöz’üm muamma gibi konuşuyorsun.
Karagöz: Ulan şimdi tepelerim ha… Görmüyor musun ortalığı… Kaset yağıyor tepemizden…
Hacivat: Sana ne gerek Karagöz’üm… Onlar siyaset mimarlığı falan filan… Sen içini rahat tut…
Karagöz: Kazın ayağı öyle değil hacı cavcav… Önümüzdeki seçimlerde mahalle muhtarlığına aday olmayı düşünüyorum…
Hacivat: Hayırlı, uğurlu olsun Karagöz’üm… Uzayan kol bizden olsun…
Karagöz: Birileri öyle demiyor ama… Bir kaset tertip dalgasına düşerim, siyasi hayatım biter…
Hacivat: Aman Karagöz’üm ileri demokrasiye geçtik… Bunlar münferit hadiseler…
Karagöz: (Cebinden bir sprey çıkarıp Hacivat’a sıkar ve dövmeye başlar…) Ulan Hacivat, paran var diyen içerde, teröre karşı dövüşenler içerde, milli birlik diyenler içerde, teröristler müzakere masasında, pazarlık sebil… Sen hâlâ ileri demokrasiden bahsediyorsun ya helal olsun… (Küt vurur…)
Hacivat: Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım okyanus ötesine haber vereyim heman… Efendim 12 Haziranda düğünümüz var… Hepinizi sandık başına bekleriz…
Kemal Bey: Eline, diline, yüreğine sağlık Kamil usta…
Nermin Hanım: Teşekkürler Kamil Bey… Gençler siz de kıssadan hisse almışsımızdır umarım.
Mehmet: Nermin teyze, sen de bizi iki kere ikiyi bilemez sanıyorsun galiba…
Ali İhsan: Kamil usta az bile söyledi… Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete… Gaflet ve dalalet sınırları geçildi… 12 Haziran’da felek bizi ateşle imtihan edecek… Duyanlar duymayanlara anlatsın…
Dışarıdan kendisine has külhanvari yürüyüşüyle tanınan o böyük mü böyük adamın sesi duyulur. "Bedelini ödetirim ha..."
Sonra bir pazarlamacı sesi, "Federasyoncu geldi abilerim, ablalarım..." diye bağırarak uzaklaşır. Ama arka sokaktan ufak tefek, bir adamın cılız sesi duyulur. O da satıştadır. "Özerklik, Özerklikkkkk... Yok mu alan?"
Şimdi perde tam anlamıyla yıkılmış, ortalık viran olmuştur.
Ne demeli o zaman?... Varalım sahibine Mustafa Kemal Atatürk'e haber verelim heman..