Bağ-Kur’dan emekli olmuştu, küçük bir dükkanda anahtar tamiri yapıyordu. Gelişen teknolojiye o da yenildi. Yeni çıkan çeşit çeşit anahtarlar, yeni yeni son model jiplerin, arabaların kontak anahtarlarını yapmak ayrı bir uzmanlık ve yetenek gerektiriyordu.
Bunları yapmak bilgiyle birlikte biraz da para istiyordu. Yeni yeni çıkan makinelerden almayınca olmuyordu. Tabii alınca da kötü olmuyor, kazanç artıyordu ama bizim “Yeşil Hırkalı” baktı bu işin sonu yok, işi iyisinden oluruna bıraktı. Birkaç yıl daha öyle çalıştı, sonrasında tamamıyla bıraktı.
Zaten küçük dükkanı kendisinindi, kira derdi yoktu. Dükkanın tam karşısındaki kahvehaneye gidiyor, orada çay kahve içiyor, bazen de arkadaşlarıyla kağıt, tavla oynuyordu.
Ezan saatleri ezberindeydi. Namaz vakitlerine 10-15 dakika kalarak çıkıyor, doğruca 100-150 metre ilerdeki camiye gidiyordu. Ezan okunana kadar da tespihle sessizce zikir yapıyordu.
Senenin 365 günü sırtından Yeşil Hırka’sını çıkarmıyordu. İşi de bırakınca evle kahvehane arasında gidip gelmekten başka bir şey yapmıyordu.
Şehir dışına da hiç çıkmıyordu. Zaten Haccını da 10 sene önce rahmetlik eşiyle birlikte yapmışlardı.
Çocukları her biri bir meslek sahibi olmuş ve başka şehirlere yerleşmişlerdi. O hiçbirine gitmiyor, çocukları sırasıyla ona geliyorlardı.
Yaz kış Yeşil Hırkasını üzerinden çıkarmıyor hele de dini bayramlarda üzerine asla bir şey giymiyordu. Kış gelince içine giydiklerini kalınlaştırıyor yazınsa ince bir gömlek giyiyor ama yeşil hırkası yine en üstte oluyordu.
Yeşil Hırkasını ayda bir yatsıdan sonra yıkıyor, gece kurutuyor sabah namazına giyilecek hale getiriyordu. Yattığı zamanlar hariç Yeşil Hırka’yı 8 senedir üstünden çıkardığını kendi bile görmemişti.
Yeşil Hırka’yı karısı örmüştü. Onun günlerinde severek giyerdi. O, öbür dünyaya göçünce de bir daha çıkaramadı üzerinden. Bunu eşinin hatırasına bir saygısızlık, bir vefasızlık olarak görüyordu..
Oğulları, kızları yanına geldiklerinde, bazen, evlendirelim mi diye sorarlardı, o, “Ben evliyim, benim eşim ananızın hatırası Yeşil Hırka’dır. O beni, ben onu çok severiz. O da benim gibi vefalıdır, ne eskir, ne de solar” derdi.
Gün gelir, günler birbirini kovalar ve vakit gelir, emri hak vaki olur. İşte o gün, o Yeşil Hırka’yı ehline hediye ediniz, ahde vefanın kıymetini bilen bir hak dostuna.
Saygı ve sevgilerimle.