2018-2019 Eğitim ve Öğretim Yılı 17 Eylülde resmen başladı. 18 Milyon öğrenci ve bir milyonu aşkın öğretmen olmak üzere bu devasa eğitim ordusu uzun bir maratonda ter dökecek.

Okul öncesi dönemden üniversiteye kadar tüm çocuklarımızın ve gençlerin sağlıklı, başarılı ve mutlu bir öğretim yılı geçirmesi en başta gelen arzumuzdur.

İyi de öğrenci nasıl mutlu olsun?  Eğitim sistemi beraberinde sınav sisteminin yarın nasıl olacağını kimse bilmiyor. Gerçi Bakan Ziya Selçuk bu konuda teminat verdi ama şu anda geçmişin hatalarının düzeltilmesi için köklü bir revizyon kaçınılmaz görünüyor.

Yeri gelmişken sayın Bakan’la ilgili polemiklere ucundan da olsa değinmek gerekiyor. Kendisi emsalimiz ve alandaşımız olan bir eğitimci. Birikimi ve donanımı bu işin üstesinden gelebilecek nitelikte. Benim kuşkum icraatta.

Yapacağı icraatlarda acaba rahat olabilecek mi? AK Parti örgütü hoşnut olmadığı icraatlarda sayın Cumhurbaşkanını zorlayacak, o da ister istemez Bakanını uyaracak. Eğitim politikalarında parti politikasından taviz verilmeyecekse, 16 yıldır uygulanan politikalardan ne farkı olacak? Nitekim, geçenlerdeki karma eğitim tartışması, dakika bir gol bir gibi geldi bana. Önce bir yerden hafif bir delik açarsınız, sonra gerisi gelir. Böyle durumlarda duayen yazarlar “Dağ fare doğurdu” derler. İnşallah biz haksız çıkarız.

Şunu vurgulamak isterim. Eğitime yarım asır ömür vermiş bir insanım. Amacım bağcı dövmek değil, üzüm yemek.

Bugünlerde yine bir “Köy Enstitüleri” polemiği yaşanıyor. Kim ne derse desin, bu Enstitüler Türkiye’nin toplumsal değişiminde çok etkili olmuş kurumlardı. Cumhuriyet’in ve aydınlanmanın temel taşlarından biriydi. Enstitülere köylüler o kadar istismara ve kışkırtmaya rağmen asla karşı çıkmadı. Köylerde yaşlı insanlar bugün bile O Enstitülü öğretmenlerden övgüyle söz ederler.

Enstitülere atılan iftiraların başında bu kurumların komünist yetiştirdiği iddiasıydı. Bu iddiaya Enstitülerin kapanmasında etkili olan aşiret ağası Kinyas KARTAL’ın verdiği cevap çok anlamlıdır.

Rahmetli Kinyas Ağa’ya gazeteciler sordular; “Siz Doğu’nun etkili milletvekillerinden birisiydiniz. Köy enstitülerinin kapatılmasında etkili oldunuz. Şimdi aradan bunca yıl geçti. Gerçekten Enstitüler komünist mi yetiştiriyordu?” dediler.

Cevap verdi,; “Ben kaç köyün ağasıyım. Şu kadar köyüm bu kadar marabam var. Bu Enstitülüler burnumuzun dibine kadar geldiler Ağalık paşalık yok!..Toprak işleyenin su kullananın diyerek köylüleri kışkırtmaya kalktılar. Biz de bunlarla nasıl baş ederiz? diye düşündük. En kolayı bunlar komünist, bu okullar komünist yetiştiriyor dedik. Reaksiyon kendiliğinden geldi.” (Bu konuda Enstitülü yazarlardan Mehmet Başaran’ın anılarına bakılabilir.)

Her ne ise, iyimserlik ve umutla önümüze bakalım. En büyük sermayemiz olan insan kaynağımızın nitelikli eğitim almaları için elimizi taşın altına koyalım. Bu konuda üretilen politikalara omuz verelim, destek olalım.