Çürük raporu alınmasına karşın haftalardır yıkılamayan; yıkım ekibinin “böyle sağlam bir bina görmedik” dediği komşu otelin çıkardığı toz bulutundan bunalmış, bilgisayarımın başında, sosyal medyada dolanırken; bir öğretmenimiz tarafından kaleme alınıp, paylaşıldığını tahmin ettiğim, “Yeni nesiller kimin eseri?” başlıklı paylaşıma takıldım.

Dikkat çekmek için özel renklerle renklendirilip, özenle hazırlanılmış o paylaşımda, şunlar vurgulanıyordu..

“Yeni nesiller, öğretmenlerin eseri falan değil!

Yeni nesiller;

TV dizilerinin, nargile kafelerinin, cahil anne babaların;

Parasından ve konumundan güç alan şımarık ebeveynlerin;

Çocuklarının hatalarını hüner olarak gören cahil babaların;

Eğitimi yap-boza dönüşten, liyakatsiz yöneticilerin ESERİDİR…”

… …

Hoşuma gitti.

Söz konusu paylaşımı sayfama taşıdım.

Sayfama taşırken de; üzerine not düştüm.

“Tamam, doğru da…” dedim; “O cahil anne babaları, parasından güç alan o şımarık ebeveynleri, çocuklarının hatalarını hüner olarak gören o cahil babaları, o liyakatsiz yöneticileri… Alaaddin’in cini peydahlamadı! Onlar da öğretmenlerin eseri…”

* * *

Anında tepkiler yağmaya başladı.

İlk tepki, kendisi de öğretmen olan kardeşimden geldi.

“… Abi haklısın da; eğitimi, dolayısıyla bu nesli, biz öğretmenler değil; liyakatsiz siyasetçiler bu hale getirdi ve getiriyor. Düşünebiliyor musun; öğretmen olmak için sadece üniversite mezunu olmak yetmiyor, ama Meclise girmek için ilkokul diploması bile yeterli oluyor… Bizi ve çocuklarımızı, bu adamlar, bu zihniyet yönlendiriyor ve yönetiyor” diyordu kardeşim.

“Haklısın” dedim O’na, özür diledim.

… …

Bir başka öğretmenimiz de; “Bir dakika arkadaşım orada durun lütfen” diye söze başladı, devamını getirdi.

“…Tam 2 yıl boyunca Anadolu lisesi gibi bir okulda, sosyal olmalarını arzuladığım için lise son sınıf öğrencilerimden, mesleğimi riske etme pahasına, hazreti müfredatın dışına çıkarak; evlerine gelen dergi, mecmua, gazete gibi medya ürünlerinden, dünyada neler olup bittiğini anlatan makaleler kesip getirmelerini istedim. Ama onlar hep televole reklamlarını ya da artist ve şarkıcıların güncel yaşamlarını kesip getirdiler. Evde ne görürlerse, ilgilerini o çekiyor. Ne körfez savaşı ne BOP projesi… onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Öğretmen ne yapsın?”

O öğretmenimize de “haklısınız” dedim, özür dilerim.

… …

Ve diğer tepkiler…

Üç aşağı, beş yukarı aynı içerikli diğer tepki sahiplerine de “haklısınız” dedim, onlardan da özür diledim.

Haklılar mı?

Haklılar.

Haklılar, haklı olmasına da bu durumda, nasıl çıkacağız karanlıktan aydınlığa?

Hızla tekrar Ortadoğululaşıyoruz.

Bilime arkamıza dönüyor, hurafe bataklığında boğuluyoruz.

Her konuda geriye doğru bir gidiş başladı. Cumhuriyetle birlikte kazandığımız tüm kazanımlarımızı tek tek yitiriyoruz.

Bölünmenin, parçalanmanın eşiğindeyiz.

Hiçbir konuda birliğimiz, dirliğimiz huzurumuz kalmadı.

İnsanlarımız, geleceğe korkuyla, endişeyle bakar oldu.

Kim anlatacak bunları çocuklarımıza?

Kim yoğuracak bu hamuru?

Ne zaman akıllanacağız biz?

Ne zaman huzur bulacağız?

Ne zaman Batı’ya el avuç açmaktan kurtulacağız?

Ne zaman gerçekleri görüp, kabulleneceğiz?

Yaşadıklarımızı ne zaman doğru algılama düzeyine erişeceğiz?

Ne zaman fanatiklikten sıyrılarak okumayı öğreneceğiz?

Pazartesi günü, “İktidarın uydusu haline gelen, günümüz Diyanet’ini(!) yazdım.

Adını yazma cesareti olmadığı için “Doktor Civanım” rumuzuyla yazan; Bay Doktor Civanım; beni sözde Atatürkçü olmakla suçlayıp; “Atatürk’ün kurduğu Diyanet’e nasıl karşı çıkarsınız?” demiş.

Oysa o yazımda; “AKP İktidarı tarafından Cumhuriyet Tarihinde görülmemiş bir biçimde akçalanıp, iktidarın uydusu haline getirilerek Muaviye Zihniyetinde çalıştırılan sözde Diyanet’i uzun uzun anlattım.

Ama okumuyoruz işte.

Okusak da okuduğumuzu anlamıyoruz.

Çünkü iktidarların, yapboz eğitimleriyle yetişen kuşakların algılama düzeyleri anca bu kadar oluyor.