Ön bacaklılar, yani hepimizin bildiği adıyla yengeçler!
Yengeç sepetinin kapağı sadece ve sadece bir yengeç yakalandığında kapatılırmış.
Birden fazla yakalanan yengeç olduğunda sepetin kapağı asla kapatılmaz, açık bırakılırmış. Çünkü iki ve daha fazla yengeç olduğunda her biri sepetten çıkmak isteyeni aşağı çeker ve çıkmasını engellermiş.
Bu yüzden yengeç sepetlerinin kapağı yokmuş.
2000 yılında hiç yenilmeden UEFA kupası ve Avrupa Süper kupasını kazanmış dünya markası Galatasaray bu başarısından sonra, yalnızca spor sahalarında mücadele vermiyor.
Her nedense, ülkemizde fazla öne çıkanlar pek sevilmez. Akla hayale gelmeyen bin türlü ayak oyunlarıyla engellenirler.
Çorumlu bir arkadaşım, “ Hocam, bizim oğlan iyidir, nereye kadar iyidir?. Bizi geçmeyinceye kadar iyidir. Bizi, geçmeye başladığı andan itibaren iyi de değildir, bizim oğlan da değildir. “ diyerek, az gelişmiş yapımızı çok güzel özetlemişti.
Bu yüzden olsa gerek, yıllardır, Futbol Federasyonu, hakemler ve skor medyası dünya markası olmuş Galatasaray’ı aşağı çekip dururlar.
Aylar önce Galatasaraylı bir arkadaşım, “hocam Galatasaray’la ilgili olarak menfur
bir operasyon başlatıldı. Bazı çevreler, Fatih Terim’le daha uzun yıllar başarılı olacak Galatasaray’ın önünü kesmek için düğmeye bastılar.” demişti.
Ben çok saf olduğum için olacaklara ihtimal vermemiştim.
Önce Fatih hocaya, “Milli ve Kutsal Görev” adı altında. Milli Takım hocalığı teklif ettiler. Galatasaray dört maç için izin verdi. Sonra hayali bir anlaşma metni ortaya atılarak Galatasaray Başkanı Ünal Aysal’la Fatih Terim arasına nifak soktular.
Ayak oyunlarına pek alışık olmayan Ünal Aysal ve Fatih Terim bu süreçte Galatasaray’ın çıkarlarına uygun hareket etme becerisini gösteremediler.
Sonunda Fatih Terim Galatasaray’dan koparıldı.
Bu konuda Ünal Aysal’ın acemiliği kadar, Fatih Terim’in “kimseye eyvallah etmeyen” Adanalı tavrı da gözden kaçmadı.
Her ne olursa olsun, Fatih hocanın Galatasaray’dan gönderilme biçimi çok yanlıştı.
Neticede olan Galatasaray’a oldu. Dere geçerken at değiştirildi.
Mancini çok değerli bir hoca ama, Türkiye’de futbolun yalnızca saha içinde oynanan bir oyun olmadığını anlaması ve Türk futbolcusunu tanıması yıllar alır.
Dikkat ederseniz bu süreçte Fenerbahçe’den hiç bahsetmedim.
Hem Galatasaray’ın başarısı veya başarısızlığı Fenerbahçe’yi hiç ilgilendirmiyor!
O işlerle Futbol Fenerasyonu, hakemler ve skor medyası ilgileniyor.
UEFA kupası başarısından sonra Galatasaray ülkemizde yıllardır üvey evlat. muamelesi görüyor. Galatasaray sanki bir düşman takımı.
Futbol Fenerasyonu verdiği cezalarla, hakemler maçlarda verdiği yanlı kararlarla ve skor medyası her gün verdiği yalan, yanlış haberlerle Galatasaray’ı yerden yere vuruyorlar. Fenerbahçe’de ise her şey güllük, gülistanlık.
Şike sorunları bile ötelenerek Genel kurul yapıldı ve Aziz Yıldırım yeniden Başkan seçildi. Allah’ın bir kulu çıkıp ta, “arkadaş sen koskoca Fenerbahçe’nin iki sene Avrupa kupalarından atılmasına sebep oldun” diyerek Başkanı sorgulayamadı.
Konuşabildiğim her Fenerbahçe’li (çoğuyla konuşamıyorum) şike konusunda kendi görgüsü ve kültürü çerçevesinde görüş belirterek UEFA’ya veryansın ediyor.
Mehmet Akif Ersoy üstadım ne güzel söylemiş.
Ey dipdiri meyyit (ölü) iki el baş içindir,
Davransana, eller de senin, baş ta senindir,
His yok, hareket yok, leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana…Sen böyle değildin! (Mehmet Akif Ersoy)