“Yandı yürek kebap oldu.”
Konukseverlik,
bizim asla vazgeçemeyeceğimiz geleneklerimiz arasındadır. Henüz yürümeye
başladığımız günlerden başlayıp, onlar yaşadıkları sürece evimize gelen
konuklarımızın yanında nasıl davranacağız, nelere dikkat edeceğiz bütün
ayrıntılarıyla bize öğretilir. Hata yaptığımızda duyduğumuz hakaretlerin,
yediğimiz dayakların sayısı belirsizdir.
Evimize gelen
konuğu asla incitmemeliyiz; bu kadarı yetmez onlara yapacağımız hizmette
kesinlikle yanlış yapmamalıyız! Bunlar böyle biline, her zaman böyle davranıla.
Onların bir dediğini biz iki etmemeliyiz.
Kapımızı çalanları
güler yüzle karşılayıp evimize buyur etmeliyiz. Evimizde bulunan, sadece onlar
için hazırlanmış en geniş odalara, yani bir başka deyimle salonlara almalıyız.
Hal hatır sorup havadan sudan konuştuktan sonra büyüklerimizin sözünü dinleyip
hizmete başlamamız gerekir.
Gelenektendir,
evimizi şenlendiren konuğa öncelikle su ikram etmeliyiz. Güler yüzle, aşırıya
kaçmamaya özen gösterip kendisine sunduğumuz suyu içebilir. Şayet, evimize
gelen kişi suyu içmiş ise onun karnı tok demektir. Bunu anlamak için Arif
olmaya gerek yoktur.
İkinci bir
olasılık ise, konuğumuz suyu içmek istemeyebilir. Olmayacak bir şey
değildir. Israr etmeden, onun kalbini
kırmadan suyu geri götürmeliyiz. Sırıtmadan gülümseyip; leb demeden, leblebiyi anlamalıyız.
İster damacanadan,
ister pet şişeden, ister arıtıcıdan isterseniz doğrudan musluktan aldığınız
suyu içmek istemeyenin bir bildiği var demektir.
Onlar, bizim
konuğumuzdur; başımızın tacıdır. Büyüklerimizin deyimiyle kapımızı çalan kişi
kim olursa olsun Tanrı misafiridir. Asık suratlı davranmak, evimize gelen
konuğu incitmek geleneklerimize aykırıdır. Ayıptır, günahtır; adamın geri
çevirdiği şey altı üstü bir bardak sudur!
Kabul edelim ki
konuğumuz kendisine cam bardak içinde en güzel tepside sunulan bir bardak suyu;
kimyacıların deyimiyle haş iki o’yu içmedi. Bu kadar önemsiz bir ayrıntı için
onun kalbini kırmayalım. Altı üstü bir bardak su değil mi? Su dediğin kaç
para? Burası Afrika çölleri değil, su
dediğin her yerde bulunuyor.
Konuğa sunduğun
suyu, musluktan almış olsan, atık suya ödediğin para temiz suya ödediğin
paradan daha fazla. Ancak yine de haddimizi bilelim, suya ödediğimiz para sudan
ucuz!
Allah’tan belanı
mı istiyorsun? Bir bardak su için kalp kırılır mı? Seni adam yerine koyup evini
şenlendiren insan incitilir mi?
Gereken özeni
gösterip kendisine altın tepside sunduğumuz suyu içmeyen konuğumuzun iştahı yok
demektir.
Ne demiş
atalarımız? “Tok insanı ağırlamak güç olur.” Durduk yerde başımıza belayı aldık
demektir.
Karnı tok olan
birisine bin bir çeşit kebaplar versek bile yemez. Yürürken koyunlar kuzular
kesseniz; uçardan tavuklar, horozlar, kazlar kesseniz dönüp yüzüne bakmaz.
Ülkenin dört bir
yanını dolaşıp en iyi yemek yapan ustaları çağırıp yemek hazırlatsanız bile bir
anlamı yoktur. Geceyi gündüze katıp, kazanlar dolusu İskilip dolması
yaptırsanız yine de dönüp yüzüne bakmaz.
Israr etmenin bir
alemi yok. Adamın karnı tok olduğuna göre iştahı yok demektir. Ona ikram
edeceğiniz her türlü et yemeğinin, tatlının sütlünün bir anlamı şeker hastasına
şekerli gıdalar vermektir.
Evin hanımı, gün
boyu ev işleriyle uğraşmaktan dolayı yorgundur. Evin beyi, konu komşuya,
bulunduğu her ortamda hatırını soranlara, özellikle anasına selam gönderenlere
aşırı derecede kırgındır. Büyükler, damatlara gelinlere, bir de torunlara;
çocuklar da büyüklere dargındır. Dış kapıdan giren soğuk hava, bir anda
fırtınalara yol açıp gök gürültüsüne, gün boyu süren sağanak yağışlara neden
olur.
Evin hanımına
yazık değil mi? Yenmeyecek, çöpe atılacak yemekleri yapmanın bir anlamı var mı?
Yapılan yemekleri çöpe dök, bulaşık makinesine sığmayacak kadar bulaşık kap
kaşık üst üste yığılsın! Evin beyi ne yapsın? Sanki onun para basma makinesi
var? Ne piyangodan ikramiye çıkar; ne anadan atadan yüklü miktarda miras kalır!
Daha önemlisi
israf yapmak dinen caiz mi?