Sohbetlerde, konu “yaş”tan açılınca, herkesin söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.

“Eskiden, yaşı 50 olmuş denince, eh iyi yaşamış diye düşünülürdü.”

“60’ında ölene, vaktini doldurmuş gözüyle bakılırdı.”

“Babam, daha 60 yaşını bulmamıştı, ama öldüğü zaman gözümde o kadar yaşlıydı ki…”

*

Geçmişte gerçekten ömür o kadar kısa mıydı, yoksa bunları anlatanların yaşı çok küçük olduğu için büyüklerini çok yaşlanmış olarak mı görürlerdi?

Şimdilerde, -yaşını saklama demeyelim ama- insanlar -rakam söylemeseler de- hissettikleri yaşı ima etme eğilimindeler.

Haksız da değiller.

Eskinin 50’li, 60’lı yaşlarındaki insanlarını bir gözünüzün önüne getirin, bir de bugünün bu yaşları süren insanlarına bakın…Geçmişe doğru zamanda yolculuk yapılsa, bugünün 50’lik-60’lıkları, o dönemin gençlerine taş çıkarırlar.

Zaten, geçmişin “yaşlılık” dönemleri, bugünün “olgunluk” dönemi olarak algılanıyor ve öyle de yaşanıyor.

Bırakınız 50’li-60’lı yaşları, 80’inde olgunluk dönemini yaşayan ve verimli şekilde fiilen çalışanlar var.

Özetle diyebiliriz ki, beslenme başta olmak üzere pek çok faktör bir araya geldi, insan ömrü uzadı.

Elbette, geçmişte adı bilinmeyen pek çok hastalık da ortaya çıktı ve maalesef erken ölümler de yaşanıyor, ama bunları artık “vade” veya halk deyişiyle “kepek tükendi” diye yorumluyoruz.

*

Bütün bunlar nereden aklımıza geldi dersiniz?

TÜİK’in 2020 yılına ait nüfus istatistiklerinin en genel değerlendirmesi, “Türkiye yaşlanıyor” şeklinde oldu da, ondan.

Yaşlı nüfusun artışı, insan ömrünün uzadığına bir işaret.

Diğer yandan da, yaşlıların ülke nüfusu içindeki oranının artması, doğumların -azalmasa bile- gerektiği kadar artmadığı anlamına geliyor.

*

Türkiye, yıllar yılı genç nüfus avantajıyla övündü durdu, ama şimdi bu argümanı elinden düşmüş oluyor. 1990’lı yıllarda yüzde 4 olan Türkiye’nin yaşlı nüfus oranı, yüzde 9’a dayandı. Bu gidişle Türkiye, 22 yıl sonra çok yaşlı nüfusa sahip ülkeler sınıfına girecek.

Çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı yüzde 26.4’ten yüzde 22.8’e gerilerken, 65 yaş ve yukarısı nüfusun oranı yüzde 7.1’den yüzde 9.5’e çıktı.

*

Türkiye nüfusu 2020 sonunda, bir önceki yıla göre 459 bin 365 kişi artarken, İstanbul’un nüfusunda 56.815 kişilik azalma oldu.

Ülkenin nüfus artış hızında güçlü bir düşüş kaydedildi. 2019 yılında binde 13.9 olan nüfus artış hızı, 2020’da binde 5.5’e geriledi.

Bir yandan da, köylerin boşalması devam ediyor.

İl ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 93 olurken, köylerde yaşayanların oranı yüzde 7.2’den yüzde 7’ye düştü.

2020 sonu itibariyle, il ve ilçe merkezlerinde 77 milyon 736 bin, köylerde ise 5 milyon 878 bin kişi yaşıyor.

*

Kırsal kesimin sürekli göç vermesi nedeniyle, Çorum’un son yıllarda il nüfusu azalıyor, ama il merkezinin, yani Çorum kentinin nüfusu artıyordu. Ne var ki, 2020 sonundaki çok küçük artış, kentin büyümesinin de durduğunu gösterdi.

Çorum’un Merkez İlçe nüfusu 299.315. Bunun 267.701’i kentte, 31.614’ü köylerde yaşıyor.

İlin nüfus artışı binde -1.4 iken kırsalda bu oran binde -7’ye çıkıyor.

*

Kısa bir değerlendirme yapacak olursak; yıllardır kendi ilçelerinden ve kırsalından göç alan Çorum’un, sanayileşme temposunu artırması, kültür-sanat ve turizm kenti niteliğini kazanması, her alanda bölgesel bir merkez hüviyetine bürünüp dışarıdan nitelikli göç alması gerekiyor.

ÇORUM HABER olarak yıllardır dilimizden düşürmediğimiz bu hedeflerin, artık yaşamsal bir önem kazandığı gerçeği de herkesin gözleri önüne serildi.