2021 yılının ilk günü idi...

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Melih Bulu atandı. Ama politik bir atama olarak görülüp büyük bir itiraz yapıldı. Ve de rektörlük sorunu yine gündem oldu.

Aslında bu sorun yıllardır bitmeyen, giderek büyüyen bir ülke sorunu olmuştu.

TürkiyeVe de bu sorun, 12 Eylül darbesiyle başlamıştı. Darbe mantığı ile YÖK oluşturulmuş, üniversiteler kontrol altına alınmak, rektörlükler bu amaç için kullanılmak istenmişti.

Çünkü üniversiteler; çağdaş dünyaya açılan bilim, teknoloji ve kültür merkezleri olduğu gibi, özellikle toplumsal gelişmenin de özgür düşüncenin de mayalandığı yerlerdi.

Nitekim bugün ülkemizde; 1933 yılında 1 olan üniversite sayısı 131’i devlet, 76’sı vakıf olmak üzere toplam 207 olmuştur.

Ama rektör atamalarında, genelde üniversite iradesi ötelenmiştir.

İşte bu durum, özellikle son yıllarda cumhuriyet karşıtlığının bir inşası gibi görülmüş, itirazlar yaşanmıştır. Bugünlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğu gibi…

Bu nedenlerle sorun, atamayı yapan cumhurbaşkanında mıdır, yoksa atama sisteminde midir bir bakmak gerekti.

Ve de bugüne kadar rektör atamaları nasıl yapılır, hangi kriterlere bakılır, her dönem tartışılan bu sorun nasıl giderilir bir görmek gerekti.

***

İşte bugüne kadar uygulanan rektör atama sistemleri:

-(1933-1946) yıllarında, Milli Eğitim Bakanı'nın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı'nın imzaladığı üçlü kararname ile atanıyordu.

-(1946-1981) yıllarında, öğretim üyeleri tarafından seçiliyordu.

-(1982-1992) yıllarında, YÖK Başkanının önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu.

-1992'den sonra ise atama, kademeli bir elemeye dönüştürüldü.

Yani üniversite, gizli oyla 6 aday sıralayıp YÖK'e göndermekte; YÖK, 6 adayı 3’e indirip Cumhurbaşkanı’na göndermekte; Cumhurbaşkanı da birini rektör olarak atamakta idi.

Ama 29 Ekim 2016 tarihli Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bu yöntem kaldırıldı, yeniden 1992 öncesine dönüldü.

Ve yine YÖK Başkanı tarafından önerilecek 3 aday arasından biri, Cumhurbaşkanı tarafından atanır oldu.

İşte bugün geçerli sistem budur.

Ve bu sistem var olduğu sürece de rektör atamalarındaki sorun yok olmayacaktır.

Çünkü sorun, sorunu yaratan sistemin yok edilmesiyle çözüleceği yerde, YÖK'ün ve de özellikle Cumhurbaşkanının iradesinde aranmaktadır.

Zaten yanlış olan da budur.

***

İşte geçmişte de yapılan ve de eleştirilen örnek atamalar:

Yıl 2007... Kastamonu Üniversitesi rektör adaylarından Prof. Dr. Mustafa Safran en yüksek oyu almıştır, ama rektörlüğe (kendisinin dışında) 1 oy alan Prof. Dr. Bahri Gökçebay atanmıştır.

Atamayı yapan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'dir.

Yıl 2012... İTÜ rektör adaylarından Prof. Dr. Muhammed Şahin 458 oyla en yüksek oyu almıştır, ama rektörlüğe daha az oy alan Prof. Dr. Mehmet Karaca atanmıştır.

Atamayı yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'dür.

Yıl 2015... İstanbul Üniversitesi rektör adaylarından Prof. Dr. Raşit Tükel 1202 oyla en yüksek oyu almıştır, ama rektörlüğe daha az oy alan Prof. Dr. Mahmut Ak atanmıştır.

Atamayı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'dır.

Ve de bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Elbette konumuz, bu kimliklerin kişilikleriyle de ilgili değildir. Her rektör atamasında yaşanan ve de yaşanacak olan bu sorunu, bir ölçüde de olsa gösterebilmektir.

***

Peki, neden ve niçin?

-Eğer Avrupa’da aranan kariyer ve liyakat yerine Türkiye'deki kriterler; Alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-muhafazakâr, sağcı-solcu, dinci-dinsiz ölçülerine indirilir ise…

-Eğer rektör atamalarında politik tercih, üniversite iradesinin önüne geçer ise…

-Ve de Cumhurbaşkanı, kendine verilen yetkileri bu ölçülere göre kullanır ise...

Olacağı budur.

-Eğer “liyakat” yerine “sadakat” aranır ise…

-Eğer o gün savunanlar bugün karşı, o gün karşı olanlar bugün savunur ise...

-Ve de yalnız rektör atamalarında değil, neredeyse her konuda böyle ikili bir kimlik sergilenir ise…

Sonuçta olacağı budur.

***

Peki, ne olmalı ne yapılmalı?

Öncelikle sorunun, politik tercihleri önceleyen atama sisteminde olduğu görülmelidir.

-Ve YÖK devreden çıkarılmalıdır.

-Üniversite, rektörünü kendi seçmelidir.

-Cumhurbaşkanı, üniversitede oluşan iradeyi onaylamalıdır.

Yani çözüm demokratik bir yöntemde aranmalıdır.

Cumhurbaşkanı ve YÖK'ün kerametinde değil…