10 Ekim 2015, Ankara tren garı önündeki bombalı katliamda 102 ölü, 246 yaralı,
17 Şubat 2016, Ankara Devlet Mahallesindeki bombalı katliamda 29 ölü, 61 yaralı,
13 Mart 2016, Ankara’nın göbeği Kızılay’daki bombalı katliamda 37 ölü, 125 yaralı.
Ülkemizin kalbi Ankara’da 5 ayda toplam 168 kayıp, çoğu sakat kalan yüzlerce yaralı.
Savaş olsa ancak bu kadar kişi ölürdü. (Nitekim güneydoğu illerindeki iç savaştan yüzlerce şehit gelmedi mi?)
Bu felaketlere karşın ne yas ilanı var, ne yetkililer arasında istifa eden var, ne açılan bir soruşturma...
Sanki sıradan olaylar yaşıyoruz. “Terörle yaşamaya alışmamız lazım” diyenler bile var. Böyle bir şeye nasıl alışabilinirse?..
Halktan, terörü protesto etmek isteyenlere, “Bırakın size dilediklerini yapsınlar, hatta öldürsünler” der gibi, polis şiddet uyguluyor.
Üç katliam sırasında da Ankara Emniyet Müdürü değişmiş ve vekaleten atanmış.
Zaten çektiklerimizin çoğunu, Sözcü yazarı Yılmaz Özdil’in 15 Mart tarihli “Kızılay” başlıklı yazısında çok güzel vurguladığı gibi, tüm makamlara liyakatsız (yeteneksiz, tecrübesiz) yandaşları yerleştirmelerinden çekmiyor muyuz?
Bizim kamu kuruluşlarında çalıştığımız dönemlerde (20-30 yıl önce) bu kuruluşlarda müdür olabilmek için en az 10 yıllık tecrübe aranırdı.
Şimdi sıfır tecrübeli damatlar Bakan yapılıyor. Gerisini düşünün artık.
Terör olayları sonunda oy artışı sağladıklarının hesabını yapan yönetimlerden ne bekleyebiliriz ki.
Oysa terör saldırılarında ölen gençlerimizin, insanlarımızın, insanca ve huzurlu yaşamanın dışında bir hayalleri yoktu ki... Yazık değil mi bu insanlarımıza, bu gençlerimize.
Teröristlerin ruhsal durumunu ise ayrı bir inceleme konusu. 16 Mart tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, Güray Öz’ün son derece akılcı ve insani değerlendirmesi var. “Kendini bir şey sanan terörist, hiç bir şey değildir aslında. Çünkü ölümü seçen hiç bir şeydir. Onun herhangi bir davası olamaz. Savunulacak davalar, insanları yok etmeyi değil, yaşatmayı seçer. Savunulacak davalar intikam duygusu ile beslenmezler, tam tersine kini, intikamı reddederek kendilerini büyütürler.”
Sosyal medyada Ankara’lı bir vatandaşın paylaşımı ise ne güzel özetliyor insanların yaşamdan asgari beklentilerini. Çocukluğu, gençliği, eğitim yaşamı Ankara’da geçmiş biri olarak beni de son derecede duygulandırdı.
“Ankara Kızılay’da parçalanarak ölünmez.
YKM’nin önünde buluşma olur.
Güven Park’ta bir simit alınıp, banka oturulup, yarısı güvercinlere verilir.
Yüksel caddesinde sokak müziği dinlenir. Paran çoksa Dost Kitabevinden, azsa Olgunlar’dan az kullanılmış kitap alınır.
Sakarya’da 2 bira içip türkü dinlenir.
Konur ve Karanfil’de ağır ağır volta atılır. Belki oradaki salaş kafelerde 2 çay içilip tavla oynanır.
Güvenpark’ın içindeki heykelin önünde fotoğraf çekilir.
Bunlar Kızılay’da yapılabilecek yüzlerce şeyden sadece birkaçı.
Bunların hepsi yapılır ama parçalanarak ölünmez!!!
BAŞIMIZ SAĞ OLSUN ANKARAM!!!"
İnsanlarımız çok şey mi istiyor. Saray istemiyor, Başkanlık istemiyor. Sadece huzurlu bir yaşam istiyor. Yeryüzündeki güzellikleri yaşamak istiyor.
17 Mart 2016