Yaşamayı ciddiye alacaksın… Birileri gelir, diker elbet şu toprağa birkaç fidan demeyeceksin… Kendi ellerinle dikeceksin fidanı… Buluşacak taze kökleri toprakla… 

Tercihlerle yürünen, sarp, dikenli yollarında yaşamın, ciddiye alacaksın her şeyi…

Ne çok severdim ve severim hâlâ o şarkıyı… “Tohum toprağa düşer / Bir bakarsın çıkmış serpilmiş / Boyunu aşar…” Çocuklara söyleyeceksin bu şarkıyı…

Ciddiye alacaksın yaşamı… “Bu halk cahil… Bu millet bir şeyden anlamaz…” demeyeceksin… Karınca sabrı ve kararlılığıyla paylaşacaksın gerçeklerini hayatın herkesle… Paylaştıkça ışığı, ekmeği, sevgi, bilgi ve hoşgörüyü, evren misali genişlediğini yaşamın görüp, kıvanacaksın...

“Dinlenmemek üzere yola çıkanlar yorulmazlar” der ya Mustafa Kemal Paşa… “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” şiarıyla yürüyeceksin zamanı… Yorulmayacaksın, yılgınlaşmayacaksın, korkmayacak ve bıkmayacaksın. Hiç mi hiç umutsuz olmayacaksın. Dinlenmeyeceksin.

Emperyalizmin her renkten televizyon kanalları, gazeteleri narkozlu yayınlar yapar, bu onların işidir. Hiç unutmadan bunu sen, “Aklımda…” diyerek izleyeceksin narkoz gazlı her türlü programı… Emperyalizmle tutuştuğun ladeste sen kazanacaksın.

Birileri gelir, yapar elbet demeyeceksin… Ateşlerde yalın ayak yürümenin de yaşama dair olduğunu anlatacaksın insanlara… Ve önce sen yürüyeceksin ateşlerin üstünde… 

“Demir çarık, demir asa”nın bir masal söylemi olduğunu anlatacaksın çocuklara…

Kış, kışlığını yapacak, yaz yazlığını… Yağmurun, salt gökyüzünden yeryüzüne değil, yukarı doğru da yağdığını anlatacaksın herkese…

Ciddiye alacaksın her şeyi… Fanatik futbol takımı taraftarı gibi siyaset yapılamayacağını söyleyeceksin meselâ…

“Babamın vasiyeti, dedemin partisi…” diye değil, sonsuzluk ırmağında şeylerin değişirliğini anlatacaksın… Dünü aydınlatan, bugünü kapsayan, yarına ışık tutan tek düşünce Kemalizm'dir diyeceksin herkese... Ama en güzeli, yaparak göstereceksin insanlara…

Kızan kızsın, söven sövsün… Hak bildiğin yolda tek başına da olsa yürümenin erdemiyle geçeceksin zamanı…

Ciddiye alacaksın yaşamayı vesselam… Elmanın kurdunun da kendinden olduğunu bile, bile elmadan yana olacaksın… Ama elmanın kendi ürettiği kurdu da görmezden gelmeyeceksin.

Nerede bir haksızlık, zulüm varsa fırsatçının, hainin üstüne, üstüne yürümenin töresi olduğunu insanlığın anlatacaksın herkese…

“Bak, bak kuş çıkacak… Bak, demokrasi geliyor AB’den…” diyenlere, bir zamanlar İngiliz muhibbi, ABD mandacısı olanların hikâyelerini hatırlatacaksın sabırla…

“AB’ci solcu bunlar...” diyen arkadaşına “Nasıl yani, İngiliz muhibbi Kuvvayı Milliyeci gibi mi?” dediğinde yürüse de üstüne kızmayacaksın… Anlatacaksın sabırla, içlerine uzaylı gibi girilen dernekleri, partileri, sendikaları…

“Değişim, değişim, değişim… Yenilemek lazım artık her şeyi…” diyenlere çürümenin de bir değişim, yenilenme (!) olduğunu hatta, anlatacaksın…

Oltadaki balığa yem verilmeyeceğini mesela ısrarla söyleyeceksin herkese…(Emin Değer üstadımıza mahsus selam Antalya’dan…)

Kilisenin zangocu camiye imam önerdiğinde, “Ne iş? Bu beni neden öptü?” diye sormanın inceliğini göstereceksin çevrene… 

Ordunu, ordu-millet geleneğini, teslim alınmaya çalışılan her askerin senin bir parçan olduğunu anlatacaksın herkese ısrarla… Her askerin, ne olursa olsun rütbesi, Mustafa Kemal’in askeri olduğunu hiç, ama hiç unutmadan savunacaksın ülkeni…

“Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın ulus devletimizi parçalamanın bir adımı olduğunu bıkmadan anlatacaksın dört bir yana… İkiz Yasalar, denen tertibin Sevr denen parçalama ve işgal günlerinin 21. yüzyıl uyarlaması olduğunu söyleyeceksin yakın uzak çevrene…

“Hayaldi gerçek oldu” dediğinde birileri, vitrine değil, tereğe bakmanın önemini anlatacaksın herkese…

Bütün bunları anlatmanın torunlarına yazılmış mektup olduğunu söyleyeceksin usanmadan…

Yaşamanın “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” bir hasret olduğunu ve bu anı göremesen de bu sevda uğurunda yaşamanın erdemini anlatacaksın herkese…

Yaşamaya dair ne varsa, ciddiye alacaksın… Gel de sığınma hikmetine Nazım Usta’nın…

“Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde. 

Evet, kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet’in güzel insanları… 12 Haziran seçimlerinde yapacağın tercihin torunlarının emanetine sahip çıkmak olduğunu hiç, ama hiç unutmadan gideceksin sandığa… Bu gerçekliği anlatıp paylaşarak geçireceksin günlerini… “Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için”…