Yağışsız bir kış yaşıyoruz. Yalnız Çorum değil, tüm ülke, son 44 yılın en kurak dönemini geçiriyor. Doğal olarak su açısından ciddi kaygılarımız var. Afrin’de kahramanlarımız, kanı-canı pahasına vatan için çarpışıyorlar, şehadet şerbeti içiyorlar. Acılara garkoluyoruz. Ama yine de, Şubat ortasında pırıl pırıl güneşli bir güne uyanınca, içimiz açılıyor; sevgiyle, iyilik ve güzelliklerle doluyor yüreğimiz.

Asıl olan da bu işte; içimizdeki aydınlığı, geleceğe ilişkin umutlarımızı, iyimserliğimizi, yaşama sevincimizi koruyabilmek. Büyük Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyeti, sonsuza kadar bağımsız ve özgür yaşatma kararlılığımızı, halkımızın kardeşlik duygularını yıkmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğine olan sarsılmaz inancımızı daima muhafaza edebilmek.

Toplumsal bakımdan bu manevi güce sahip olabilmemizin yolu da, bireysel olarak yaşam enerjimizi somuran (emen), yok eden olumsuzluklara karşı dik durabilmemizden geçiyor. Kişisel gelişim uzmanı bir hekim, bunu, “Hayatınızdaki enerji vampirlerinden kurtulun” cümlesiyle ifade etmiş. Öylesine doğru ve öylesine yaşamsal önemde ki…

Çorum, güneşli bir Cuma gününü yaşarken, sevgiyi ve umudu daima içinde canlı tutmaya çalışan bir insan olarak, bu “erken bahar” coşkusunu okurlarımla paylaşmak istedim. Ve Dr. Judith Orloff’un “enerji emiciler” olarak nitelediği, iyimserlik ve huzur duygusunu yok eden, insanı kurutan unsurları dikkatinize sunmayı görev bildim.

Sloganları “önce ben” olan, kibirli, empatiden yoksun insanlardan, “zavallı ben” tavrıyla sinirlerinizi yıpratanlardan, takıntılı, sizi kontrol etmeye ve kendinizi nasıl hissetmeniz gerektiğini dikte etmeye çalışanlardan, sadece kendileriyle ilgilenip sürekli konuşanlardan, küçük olayları abartıp dört başı mamur dramalar çıkaranlardan uzak durun. Yaşam enerjinizi alıp götürmelerine izin vermeyin. Siz, umudunuzla, sevginizle, coşkunuzla “siz” olarak kalın.