YARIN 23 NİSAN. Türk tarihinin dönüm noktalarından önemli bir gün. 23 Nisan 1920 tarihinde ne oldu? Neden oldu ve nasıl oldu? Yarın bazı insanlar bu tarihi çağdaş, lâik, demokrat ve hukuk devletinin temeli olarak anlatacaklar. Nimetlerini ve getirilerini sıralayacaklar. Bazıları da lafı eğecek, bükecek, kıvıracak, çevirecek, Osmanlı şöyleydi, böyleydiye getirecek. Cumhuriyeti, demokrasiyi, çağdaş hukuku, lâikliği, özgürlüğü ilmi fenni, çağdaşlığı anlatmayacak, lafı geçiştirecek.

II.Mahmut, III. Selim, II.Abdülhamid neden bir çok ıslahat yaptı bunları anlatmayacaklar.Cumhuriyet ile yapılan ıslahat veya inkılâplar 1850’li, 1860’lı yıllarda tartışılıyordu. Nasıl tartışılmasın ki, bütün savaşları kaybediyorduk. Resmi ve sivil bütün ileri gelenler, aydın insanlar, bunları kalemleri ve dilleri ile açık açık beyan ediyorlardı. Birçok gazeteci, şair ve yazar neden tutuklandı, neden sürgün yedi, bunları anlatmayacaklar.

Osmanlı yönetiminin DIŞ POLİTİKADA Avrupa devletlerinin oyuncağı olduğunu, İÇ POLİTİKADA kırk türlü itişme, kakışma, münakaşa, çarpıklık, düzensizlik, geçimsizlik ve kopuklukların olduğunu ve yüz elli yıldır devam ede geldiğini söylemeyecekler.

Ben bu yıl 23 Nisan münasebetiyle TBMM’nin tarihine ait az bilinen iki hadiseyi aktarmak istiyorum.

Hepimizin iyi bildiği gibi, 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da TBMM adı ile kurulan o meclis tamamen Anadolu’nun her yöresinden gelen halk temsilcilerinin meclisidir. O meclise gelenlerin hiçbiri, para, pul, şan şöhret, nam, makam, mevki için gelmemiştir. MUSTAFA KEMÂL PAŞA ile beraber trende Ankara’ya gelen birçok (Halk temsilcisi) insan vardır. Bunlar yöresinin sözü geçen insanlarıdır. Ancak bu yolculuk kondüktörün, yeşil ışığı gösterip düdük çalması ile bas gaza yürü Ankara’ya olmamıştır. Ankara’ya kadar tren defalarca yolda kalmıştır. Çünkü lokomotifin kazanına atacak kömür yoktur. Her istasyonda, öbür istasyona kadar kazana odun ve tahta atılmaktadır. Odun ve tahta kömür kadar dayanıklı değildir. Çabuk biter. Bu yüzden tren sık sık iki istasyon arasında kalır. Nerede kalırsa, oraya yakın köyler, kasabalar Mustafa Kemal’in treni yolda kalmış” diyerek, odun, kömür hatta masa ve sandalye gibi ev eşyalarını bile getirip vermişlerdir. Yeter ki Mustafa Kemal Paşa yolda kalmasın. O tren ve o kahramanlar Ankara’ya işte böyle geldiler. Hiçbirinin yolculuğu keyf ile geçmedi.

ANKARA’YA BÖYLE GELİNDİ.

Peki, Ankara’da ne oldu?

Bu bilgiyi 1964-1965 yıllarında Ankara Kurtuluş Lisesinde bir 10 Kasım günü müzik hocamız PAKİZE HANIM gözyaşları ile anlattı.(mealen aklımda kaldığı kadar arz edeceğim)

O tarihte resimlerde gördüğünüz o taş bina yoktu. Yer gene ulus idi. Ulus o tarihte yine Ankara’nın merkezi idi. Ankara demek, Ankara Kalesi, Ulucanlar, Samanpazarı, Çıkrıkçılar Yokuşu, Hacı Bayram Camii, Hergele Meydanı, (At pazarı), Şengül Hamamı ve İstasyondan ibaretti. Öyle şatafatlı binalar yok. Elli altmış kişilik meclis toplantısına uygun geniş salon da yok. Bir zenginin ağılı veya ahırı (emin değilim, tam hatırlamıyorum) temizlenip oturulacak hâle getiriliyor. Pembe renkli ceylan derisi koltuklar yok. Tahta sandalye bile yok. Yere mindere oturuyorlar. Masa var mı? O da yok. Ne yapıyorlar? 500 metre güneyde “Hergele Meydanı” var. Orada her Çarşamba kurulan büyük pazar var. Pazardan elma kasaları getiriyorlar. Buyurun size ceviz kaplama masa! İŞTE İLK TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BU.

Türk çocuklarının ve Türk Milletinin 23 NİSAN MİLLİ HÂKİMİYET ve ÇOCUK BAYRAMINI KUTLUYORUM. Her Türk insanının 23 Nisan 1920’nin ruhuna ve şuuruna ermesini diliyorum.

(SÜRECEK)