“Sağ olun Musa Ağabey. Bugün bana güzel bir sürpriz yaptılar. Akşam görüşeceğimizi umarken, geliverdiler.”

Güldü sağlıkçı Musa:

“Ne iyi yapmışlar gelmekle,” dedi. “Gördüm çocuklarınızı. Evin yanından geçerken uğradılar. Çocuklar tanıştırdılar. Allah bağışlasın. Yakışmışlar oğlunla gelin kızın birbirlerine.”

“Herkesinkini bağışlasın.”

“İkisi de boylu boslu maşallah,” dedi Elif Hanım. “Oğlun yakışıklı, gelin kızın da pek güzel. Allah nazarlardan saklasın!“

“Çok sağ olun Elif yenge.”

Bir süre söyleştiler.

Elif Hanım bir şeyler sunmak için kalktı.

Zafer Bey:

“Hiçbir şey alacak halimiz yok,” dedi.

“Hiç olmazsa birer ayran içelim.”

“Peki,” dedi Zafer Bey.

Sunulan ayranı birlikte içtiler.

Sonra her şey için teşekkür ederek kalktılar. Yeniden görüşmek dileğiyle vedalaştılar.

“Güle güle gidin,” dediler. “Bu yana yine yolunuz düşerse, kapımız açıktır her zaman.”

“Çok sağ olun ve hoşça kalın!” dedi Zafer Bey.

Saat beşte döndüler çocuklar. Yorulmuş terlemişlerdi. Havuza akan suda elini yüzünü yıkayan, kurulanan çocuklar birer birer geldiler.

“Hoş geldiniz çocuklar,” dedi Zafer Bey. “Yoruldunuz mu?”

“Hoş bulduk,” diyen çocuklar, Ayşe Hanım’la Zafer Bey’i gelip öptüler.

“Babacığım,” dedi Aylin Öğretmen. “Anlattığınız gibi müthiş bir doğal güzelliği var oraların. Hele de suyu ne kadar soğuk. Yorgunluğumuza değecek bir gezi oldu doğrusu.”

“Sevindim, beğenmiş olmanıza.”

“Fundalıkların arasında saklambaç oynadık Büyükbaba,” dedi Emre de.

“Aaa!” dedi Özgün. “Çadırımıza ne oldu Büyükbaba?”

Çadırın sökülerek kaldırılmış olduğunun yeni farkına vardılar çocuklar. Diğerleri de şaşkın şaşkın çadırı arıyorlardı gözleriyle.

Güldü Zafer Bey.

“Ne çabuk unuttunuz gideceğimizi? Siz gelmeden derlenip, toparlandık; yolculuğa hazır duruma geldik. Çadırımızı burada bırakırsak ağlamaz mı ardımızdan? Elbet onu da götüreceğiz.”

“Çadırınız ağlamaz da Zafer Amca,” dedi Zeynep. “Ağlarsam ben ağlarım ardınızdan.”

“Zeynep kızım! Üzülmek, ağlamak yok dememiş miydim ben sana. Kırk gün sonra Özgür Ağabeyinle, Aylin Ablanın düğününde yine buluşacaksınız.”

“Evet; buluşacak olmamızla teselli buluyorum zaten.”

Aylin Öğretmen sevecen bir tavırla Zeynep’in kulağına eğilip:

“Yarın bizim için de ayrılık başlıyor canım,” dedi. “Özgür Ağabeyin gidecek. Ben üzülüyor muyum? Niye? Çünkü, nasıl olsa yine gelecek.”

“Ayrılıklar olmasa, kavuşmalar bu kadar güzel olmazdı kızım,” dedi Ayşe Hanım. “Çay demledim size. Çevrelenin şöyle de birlikte içelim.”

“Az sonra Mustafa gelir,” dedi Zafer Bey.

Sofraya çevrelendiler. Kekler, pastalar konuldu. Çaylar döküldü, bardaklar dağıtıldı. İşte bu sırada bir motor gürültüsü duydular. Gürültü gelip havuzun kıyısında sonlandı.

Gelen Mustafa’ydı.

Zafer Bey ayağa kalkarak bahçeye çağırdı Mustafa’yı.

Mustafa geldi. Selamlaştılar.

“Afiyet olsun.” dedi.

“Kaynanan seni çok seviyormuş, buyur!” dediler.

Aralarında yer açıp bir bardak çay da Mustafa için koydular.

Gülüşerek, söyleşerek içtiler çaylarını; yediler kek ve pastalarını.

Sonra toparlanıp, taşıdılar eşyalarını traktörün römorkuna.

Bahçenin çıkış kapısını da bir güzelce kapatıp, kulübenin kapısını da kilitledi Zafer Bey.

Tek tek vedalaşmaya başladılar Zeynep’le. (SÜRECEK)