“Bunlar da bizim askerler,” dedi Zafer Bey:

“Yaman Dörtler desenize,” dedi Yüzbaşı.

“Bu kızımız yaylacı Musa Ağabeyin torunu Zeynep. Bunlar da benim torunlar, Özgün, Emre ve Cemre.”

Gerçekten de yamanmış bunlar,” dedi Yüzbaşı.

“Biz kimin torunlarıyız,” dedi Özgün.

“Yamanlığınızdan belli oluyor,” dedi İsmet Bey gülerek. Ardından Zafer Bey’e dönerek:

“Maşallah Hocam,” dedi. “Çepeçevre ağaçlarla donanmış yemyeşil bir bahçede, torunlarla ne güzel bir kamp kurmuşsunuz. Bayıldım doğrusu. Temiz hava, bol gıda, buz gibi suyla, ömrü tazelenir insanın burada.”

“Kentteki beton yığınlarının sevimsizliği, trafik karmaşası, insanı boğan gürültüsü bıktırmıştı bizi. Onun için birkaç günlüğüne kaçtık buralara. Buraların doğasını, temiz havasını ve yeşilliğini çok seviyorum.”

“Kim sevmez doğayı Hocam!” dedi Yüzbaşı Ahmet. Yaşadığımız bu güzelliğin üzerine buz gibi bir su içelim de ondan sonra işimize bakalım.”

“Haydi çocuklar,” dedi Zafer Bey.

Zeynep’le Cemre havuzun suyunda soğumaya bıraktıkları ayran dolu bidonu bardaklarla birlikte yetiştirdiler hemen. Bardaklara doldurup sundular.

“Ooo!” dedi İsmet Bey. “Komutanım bu gerçekten çok makbule geçti. Yaylada da buz gibi ayran içilir zaten.”

“Çok sağ olun Hocam,” dedi Yüzbaşı Ahmet Bey. “Yaylanın ayranı da bir farklı oluyor. Nereden getirdiniz bunu?”

“Zeynep kızım yayla evlerinden sizler için getirdi.”

“Çok teşekkür ediyoruz hem size, hem de onlara.”

“Yarasın! Sağlık versin!”

Havuzun kıyısındaki askerleri de unutmadı Zeynep’le Cemre. Onlara da ayran sunup, döndüler bahçeye.

İsmet Bey:

“İyi ki gelmişsiniz Yayla’ya,” dedi.

Gülümsedi Zafer Bey:

“İyi ki gelmişiz.”

“Onların sayesinde çok değerli bazı tarihi eserleri kurtaracağız,” dedi Ahmet Yüzbaşı.

Zafer Bey, Özgün’e dönerek:

“Getir yavrum şu örnek eserleri”.

“Hemen Büyükbaba” diyen Özgün, poşeti getirip koydu ortalarına.

Zafer Bey:

“Umarız değerli eserlerdir.”

“İnşallah,” dedi. İsmet Bey.

Heyecanlanmıştı. Tek tek çıkarıp incelemeye başladılar.

Gözleri parlıyor, yüzü gülüyordu İsmet Bey’in

“Çok değerli parçalar bunlar Hocam!” dedi. “Tunç Devrinin Hatti kültürüne ait olmalı.”

“Mağarada iki koli daha var,” dedi Emre. “Torbaların içinde ama ne olduğuna bakamadık...”

“Çok yaşayın çocuklar!” dedi. İsmet Bey. “Büyük iş başarmışsınız. Gelin kucaklayıp öpeyim sizi!”

Tek tek kucaklayıp öptü çocukları.

Özgün:

“Torbalar ağırdı. Buraya kadar getiremezdik.” dedi.

“İyi ki getirmemişsiniz,” dedi. Yüzbaşı. “Suçüstü yapabilmemiz için eserlerin yerinde olması gerekir. Sizler, birer vatansever kahramansınız! Bu değerli tarihsel ve kültürel eserlerin, kaçakçıların ellerine geçmesini, yabancı ülkelere kaçırılmasını önlediniz. Ben de sizleri kutluyor, kucaklayıp öpmek istiyorum”

Tek tek sarılıp öptü çocukları Ahmet Yüzbaşı:

“Ülkesini seven herkesin yapacağı işler bunlar,” dedi Özgün.

“Cemre:

Çorum Müzesi’ne konulacak bunlar değil mi?” diye sordu.

“Elbette,” dediler.

“Adamlardan birisi silahlı demiştiniz.”

“Evet,” dedi Özgün. “Pala denilen de vardı tabanca. Öbüründe görmedik.”

Bundan sonra sorulan diğer soruları yanıtladı çocuklar.

(SÜRECEK)