türküyü en güzel Prenses söyler, ikinciye de Cemre söyler!” dedi Özgün.

“Tek sözcükle çok güzeldi!” dedi Emre de.

“Teşekkürler, övgünüze!”

“Karnınız acıkmıştır çocuklar,” dedi Zafer Bey. İsterseniz soframızı kuralım.”

“Kuralım!” dediler.

Zafer Bey çantasından gazete çıkardı. Serdiler güzelce. Domates, biber, salatalık dilimlediler bir tabağa. Haşhaşlı çörek çıkardılar. Zeynep de yufka ekmekle peynir ve yumurta çıkardı. Meyve sularının eşliğinde güzelce doyundular. Elbet Gamsız’ı da unutmadılar. Bir köşede sessizce karnını doyurdu o da.

Sofrayı toparladıktan sonra bir süre söyleştiler.

Zeynep çantasından bir sicim çıkardı. Uygun bir ağaca salıncak kurdular. Sallandılar sırayla. Coşkulu sesleri, neşeli gülüşleri dereyi doldurdu.

Daha sonra çocuklar, Zafer Bey’i elindeki kitabıyla baş başa bırakıp, çevreyi dolaşmaya çıktılar.

Bir süre gittikten sonra yine fundalıkların koyu gölgelik yaptığı bir yerde, suyun kıyısında durdular.

Çocuklar yanından ayrıldıktan sonra Zafer Bey, çantasından not defterini çıkardı, bir şeyler yazdı. Sonra kitabını okumaya durdu. Yanı başındaki Evkaya Suyu çağıldayarak akıyordu.

Bir süre sonra çocuklar geldiler.

Cemre heyecanla:

“Bir yılan gördük Büyükbabacığım!” dedi.

Emre:

“Ben hiç korkmadım,” dedi. “Ama o bizden korktu. Hemen otların arasına dalıp kayboldu.”

“Tüm yabanıl hayvanlar insanlardan korkarlar yavrum.”

“Zehirli midir buraların yılanları Büyükbaba?” diye sordu Özgün.

“Hayır, değildir. Bu bölgede zehirli yılan olmadığı gibi, tehlikeli yabanıl hayvan da bulunmaz.”

“Peki ya kurtlar ?” dedi Emre.

“Yazın pek kurt göremezsiniz. Kurtlar, daha çok kışın aç kalınca çıkarlar ortaya. Fırsat bulurlarsa evcil hayvanlara saldırırlar. Onun için çobanların sürüsünü koruyup kollayan, davar köpekleri vardır. Kurtlar, onlardan yılarlar. Çünkü, köpekler sürüyü yabanıl hayvanlara ve hırsızlara karşı kanları, canları pahasına korur ve savunurlar.”

“Gamsız davar köpeği midir Zeynep?”

“Hayır Cemre. Davar köpekleri daha iri yapılı olurlar. Bunlar, evleri bekleyen ev köpekleridir.”

Cemre bir başka konuya geçti.

“Büyükbabacığım,” dedi. “Biz kitaplarınızdaki masalları ve öyküleri bir çok kez zevkle okuduk. Çoğunu ezbere biliyoruz sanki. Ama Zeynep’in bunlardan haberi yok.”

Zafer Bey gülerek:

“Sen haberdar etseydin ya kızım,” dedi. “Hatta haberdar etmekle kalmayıp, bir iki tane de masal anlatsaydın.”

“Anlattım, anlattım da…”

“Eee?”

“Sadece Zeynep için değil, kendimiz için de yeni bir masal istiyoruz sizden.”

“Söz hayvanlardan açılmışken yine onlarla ilgili bir masal olabilir,” dedi Özgün.

Zeynep de söze katıldı:

“Evet, Zafer Amca. Anlatırsanız çok sevineceğim.”

“Haydi Büyükbaba!” dedi Özgün. “Duymadığımız bir masal olsun ki masal dağarcığımız zenginleşsin.”

“Peki çocuklar. Bu masalı Zeynep kızım için anlatıyorum.”

“Yaşasın!..” diye bir sevinç çığlığı atan Cemre, sarılıp öptü Büyükbaba’sını.

Onu Zeynep izledi.

“Çok teşekkürler Zafer Amca!”

Ardından Özgün’le Emre de sarılıp öptüler Büyükbaba’larını.

“Yooo!” dedi Zafer Bey. “Alacağımı kimsede bırakmam. Siz de bana birer öpücük borçlandınız. Gelin bakalım!..”

Sarılıp sırayla öptü dördünü de.

“Şimdi sıra masalda…” dedi. “Size ‘Üç Arkadaş’ adlı bir masal anlatacağım. Bu da fabllardan. Yani hayvan masallarından. Bakalım bu masalı içinizde daha önceden okuyan ya da duyan birisi çıkacak mı?”

“Hangi hayvanlar bir araya gelerek ‘Üç Arkadaş’ı oluşturmuş Büyükbaba?”

Emre’nin sorusunu;

“Karınca, tilki ve kaplumbağa,” diye yanıtladı Zafer Bey.

Dördü de:

“Duymadık bu masalı,” dediler.

“Dinleyin öyleyse. Karınca, kaplumbağa ve tilki üçü arkadaş olmuşlar. Diyeceksiniz ki bunlar nasıl arkadaş olur? Neden olmasınlar ki? Masal değil mi bu? Bal gibi oluyor işte!

(SÜRECEK)