BÜYÜK TAPINAK 
Yazılıkaya galerisinden çıkıp arabaya binerek yollarına devam ettiler. Yollarının üzerinde kentin en kutsal ve en büyük tapınağı vardı. 
Burada yeniden arabadan indiler. 
“Burası da Büyük Tapınak” dedi Zafer Bey. “Tapınak alanı tüm çevresini saran depo odalarıyla birlikte 14 dönümü aşan bir alanı kaplamaktadır. Üstü açık avlusunun çevresi yüksek duvarlarla çevrilmiştir. Tabanı ise büyük yassı taşlarla döşenmiş. Tapınak yapısının üzerinde yüksekliği 1.5 metrelik kaide duvarlar, büyük kireç taşı bloklardan oluşmuş.” 
O devasa taşlardan oluşan bu büyük tapınak alanında gezindiler çocuklar. Duvarların üzerine çıkıp çevreyi izlediler. Kendileri gibi gezenler de vardı orada. 
Zafer Bey burada da çocukları bilgilendirmeyi sürdürdü:
“Bu tapınağın kuzeybatı bölümündeki depo odalarında toprağa gömülü büyük erzak küplerinden yüzlercesi bulunmuştur. En büyükleri 2000 litrelik olabilen bu büyük küpler öncelikle şarap ve tahıl depolamak için kullanılıyordu. Tapınağın diğer tarafındaki depo odalarında ise binlerce çivi yazılı kil tabletin bulunduğu arşiv odası ortaya çıkarılmıştır. 1915 yılında Hitit dili uzmanlarınca çözülünce Hititler hakkında epeyce bilgi edinilmiştir.”
“Yani o çivi yazılarının ne anlattığı, bugün biliniyor artık” dedi Cemre. 
“Evet yavrum, Başkent Hattuşa’da bugüne kadar 31 yapıtapınak olarak tanımlanmıştır. Hattuşa’nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak aşağı kentteki konutların ortasında tek tapınak olarak yükselir. İki dini ayin odası olduğu için tapınak imparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın Güneş Tanrıçasına adanmış olduğu sanılmaktadır. Bu bilgiler hep o çivi yazılı kil tabletlerden öğrenilmiştir.”
Hava oldukça sıcaktı. Burada da fotoğraf çekmeyi unutmadılar. Onlar oradan ayrılırken yeni bir turist otobüsü durmuş, gezginleri indiriyordu.
ASLANLI KAPI
Tapınaktan çıkıp yeniden arabaya binerek Yukarı Kent’e yöneldiler. Yollar dik ve bir yığın da turist taşıyan arabalar vardı yollarda. Kıvrımlı yolları döne dolaşa dorukta kentin güney doruğuna yakın Aslanlı Kapı’ya vardılar. 
Bir yığın turist taşıyan otobüs olduğu gibi, özel aracıyla gelmiş olanlar da vardı. Gruplar halinde gelmiş turistleri de başlarındaki rehberleri bilgilendiriyordu. Çocuklar hayranlıkla izlemişlerdi çevredeki Hitit Kenti kalıntılarını. Arabadan indiler. 
“Ne kadar da çok turist var Büyükbaba” dedi Özgün.
“Evet yavrum. Türk’ten çok yabancı turist var.”
“Bunlar hangi milletten acaba?” 
“Başta Japonlar olmak üzere hemen hemen her ulustan turist gelmektedir buraya Emre.”
“Büyükbaba” dedi Cemre, “Arabası olmayan burayı kolay kolay gezemez. İyi ki arabanız var da bizi rahat rahat gezdiriyorsunuz. Yoksa sabahleyin başlasak akşama kadar gezip bitiremeyiz.”
“Hem bu sıcakta bu tepelere nasıl tırmanabilirdik” dedi Özgün.
“Haklısınız çocuklar” dedi Zafer Bey. “Hititlerin Boğazkale’deki yerleşim alanı çok geniş bir alanı kaplıyor. Arazi de çok sarp ve dik. Yüzyıllar önce uluslar düşmanlarından korunmak için böyle sarp ve çetin yerlere kurmuşlar kentlerini. Yerleşim alanlarının çevresine de burada gördüğünüz gibi çok korunaklı surlar yapmışlar.” 
“O zamanın savunma silahları da ok, mızrak, kılıç, kalkan” dedi Emre.
“Şimdi de Aslanlı Kapı’yı görelim” dedi Zafer Bey.
Güney surdaki kapının dış yüzeyinin iki yanına da aslan yontuları işlenmiş olan Aslanlı Kapı’yı hayranlık ve ilgiyle izlediler çocuklar. Birer resim çektirdiler orada. Buradaki kapı odasının iki yanındaki kuleler yaklaşık 10 x15 metre ölçülerindeydi. 
Orada da kısa bir bilgi veren Zafer Bey, çocukları arabayla surun devamındaki Yer Kapı’ya getirdi.
(SÜRECEK)