“Bu kadar bilgiyi nereden öğrendin Büyükbaba? Diye sordu. Özgün.

“İnsan merak ederse öğrenir yavrum. Ben de tarihe ve arkeolojiye meraklıyım.”

“Bilgilendirmelerin için çok sağ ol Büyükbaba” dedi Cemre.

Çıkışta, Sfenksli kapının önünde durup grup resmi çektirdiler.

“Şimdi de müze’yi görelim çocuklar.” dedi Zafer Bey.

“Görelim,” dediler.

Oradan ören yerinin karşısında, bahçesi çam ağaçlarıyla kaplı Müze yapısına geçen çocuklar, buradaki tarihi buluntuları gözden geçirdiler. Alacahöyük’ün 1835 yılında W. Hamilton tarafından keşfedildiğini, ilk kazıların 1907 yılında İstanbul Müzeleri tarafından başlatıldığını; Cumhuriyetin kuruluşunun ardından, Türk Tarih Kurumu'nca ilk kazının Alacahöyük'te yapılmış olduğunu öğrendiler. Ayrıca kazıları sürdüren arkeologların resimlerini görüp, yaptıkları çalışmaları konusunda bilgilendiler.

çıkıp arabalarına binerek Hattuşa-Boğazkale yoluna düştüler.

HATTUŞA BOĞAZKALE

35 kilometrelik Boğazkale (Hattuşa) yolunu 20 dakikada aldılar. Yolculuk şenlikli geçmişti.

Zafer Bey:

“Çocuklar” dedi “Hattuşa 1986 yılından beri, UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesindedir.” Ayrıca burada bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren yine UNESCO’nun “Dünya Belleği Listesinde” yer almaktadır. Bugüne kadar bulunmuş olan 30 civarında çivi yazılı tablet halen İstanbul’daki Müzelerde, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Çorum ve Boğazkale Müzelerinde korunmaktadır.”

YAZILIKAYA

“Hattuşa bölgesinin en etkileyici mekanı kentin biraz dışında bulunan yüksek kayalıklar arasında gizlenmiş olan Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’dır. Geziye. öncelikle oradan başlayacağız.”

“Tamam, Büyükbaba” dediler çocuklar.

Yol ayrımından sonra 2 kilometre içerideki Yazılıkaya’ya vardılar. Oradaki araba parkının bir köşesinde birkaç tane ahşap baraka vardı. Burada yöreye özgü hediyelik eşyalar satılıyordu. Kendilerinden önce gelmiş olan turistler hediyelik eşyalara bakıyorlardı.

Ağaçlıklar, yeşillikler içinde geçerek Yazılıkaya’daki A ve B odalarının bulunduğu bölüme vardılar. Önce A odasını gezdiler. Bu bölümün her iki yanındaki kaya kabartmalarında; sol yanda tanrılar (iki figür dışında) sağ yanda ise tanrıçalar betimlenmişti. Bu figürlerin tümü aynı yöne dönükler. Tapınak’ta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmişti.

Çocuklar hayret ve şaşkınlıklarını gizleyemediler. Burada resim çektirmeyi de unutmadılar.

“Bu kayaları nasıl da oyup yapmışlar Büyükbaba?” diye sordu Özgün.

“Ben de bilemiyorum yavrum” dedi Zafer Bey. “Ancak büyük emekler karşılığında yapıldığı belli. Çünkü taş işçiliği en zor işçiliklerdendir. Şu kabartmalarda görülen Fırtına Tanrısı Teşup’la eşi Güneş Tanrıçası Hepat karşılıklı durmakta. Çocuklarıyla birlikte betimlenmiştir. Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya işlenmiştir. Kral, Güneş Tanrısı’nın törensel kıyafetinde, elinde egemenlik sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir.”

A odasının hemen solunda, büyük kaya bloklarının arasındaki dar geçitten geçerek B odasından içeri girdiler.

“Eski insanlar ne kadar ilginç şeyler yapmışlar” dedi Emre.

“Bu kabartmaların anlamı ne Büyükbaba?” dedi Özgün.

“Burada sağ tarafta gördüğünüz dizi halindeki kabartma figürler yeraltı tanrısının kabartmalarıdır. Sayıları 12 tanedir. B Odasındaki kabartmalar yan duvarlara dört bağımsız figür olarak işlenmiştir. A Odası’nın başlangıcında tanrılar geçidinde de tasvir edilen ve orak biçimli kılıç taşıyan on iki tanrı ve “Kılıç Tanrısı” Nergal, öbür dünya ile ilişki kuran yeraltı tanrıları anlamındadır. Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın koruyucu tanrısı olan Şarruma, krala sarılmış ve ona yol gösteren bir durumda tasvir edilmiştir. Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın ismi hiyeroglif yazıyla belirtilmiştir.”

(SÜRECEK)