Okumasını bitiren Zafer Bey kitapçığını kapattı.

Çocuklar nutku tutulmuş gibi sanki soluksuz dinlemişlerdi.

İlk konuşan Cemre oldu:

“Ya olamaz böyle bir şey Büyükbaba! Siz gerçekten yaşadınız mı bu yazdıklarınızı?”

“Evet yavrum.”

“İnanılır gibi değil!” dedi Özgün. “Şaşırdım kaldım doğrusu!”

“O çocukluk yıllarındaki kışı ve hastalıkları babam ne güzel anlatmış değil mi çocuklar” dedi Tülay Hanım. “Her seferinde zevkle, biraz da hüzünle dinlerim ben.”

“Sanki yüz yıl öncesinin kışını ve hastalıklarını dinlemiş gibi olduk” dedi Emre.

“Ben şunu çok iyi anladım ki; bizler gerçekten çok şanslıyız. Hiçbir konuda şikayet etmemeliyiz.”

“İyi ki biz o yıllarda yaşamamışız Prenses” dedi Özgün.

Emre:

“Büyükbaba sizler gerçekten çok çileli yıllardan geçmişsiniz.”

Zafer Bey gülümsedi:

“Asıl çileli ve zor yıllar annemlerin babamların yaşadıkları çocukluk ve gençlik yıllarıydı. Onlardan öncesi ise daha iç acıtan, yürek burkan savaş yılları… Asıl çileyi o dönemin insanları çektiler. Çünkü o yıllar, yokluk, yoksunluk ve açlık yıllarıydı. Konu daha fazla dallanıp budaklanmadan bu konuyu kapatalım isterseniz çocuklar. Hem geç oldu artık. Yatıp dinlenin.

“Çok sağ olun Büyükbaba“ dediler.

ÇORUM MÜZESİ’NE GEZİ

2 Temmuz 2014, Çarşamba.

O gün, sabah kahvaltısını yaptıktan sonra yine televizyonun karşısına geçtiler çocuklar. Çocuk yanları ağır basıyor olmalı ki, çizgi film izlemeye koyuldular. Bir süre sonra Özgün kalktı:

“Ben kitap okuyacağım,” dedi.

Cemre:

Ben de kitap okuyacağım,” dedi.

“Çizgi film bitmeyince kalkmam,” dedi Emre.

Özgün’le Cemre birlikte kitaplık odasına geçtiler.

Zafer Bey bilgisayarının başındaydı. Yoğun bir biçimde çalışıyordu. Onlar da kitap okumaya koyuldular.

Bir süre sonra Özgün:

“Bizi Çorum Müzesi’ne götürsene Büyükbaba,” dedi. “Ben orayı hiç görmedim.”

Bu sırada kapıdan giren Emre:

“Ben de görmedim,” dedi.

Cemre:

“Ben geçen yıl, Samsun’a taşınmadan önce görmüştüm. Sınıf öğretmenimiz götürmüştü bizi. Fakat yeni müzeyi ben de görmedim. Doğrusu çok merak ediyorum.”

“Zaten bugün Çorum Müzesi’ne gideceğiz,” dedi Zafer Bey. “İlimiz, daha çok Hititlerin merkezi olmakla ünlüdür. Çünkü Hitit Uygarlığı Çorum topraklarında kurulmuştur. Hitit Uygarlığı’nın başkenti Sungurlu ilçesindeki Boğazköy, yani, Hattuşaş; Alaca ilçesinde Alacahöyük, Ortaköy ilçesinde de kazılar 13 yıl önce 1990 yılında başladı. Bu ören yerlerinde bulunan tarihi yapıtlar Alacahöyük, Boğazköy ve Çorum Müze’sinde sergilenmektedir. Bir bölümü de Ankara’da, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir. Biz şimdi Çorum Müzesi’nde sergilenmekte olan yapıtları görebileceğiz.”

“Büyükbabacığım,” dedi Cemre. “Hititler Mısırlılarla ‘Kadeş Savaşı’nı yapmış, yenişememişler; ardından aralarında yazılı bir antlaşma yapmışlardır. Bu tarihteki ilk yazılı antlaşmadır. Buna ‘Kadeş Antlaşması’ denir.”

“Çok güzel! Yavrum! Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan bu antlaşmanın metin tabletleri, Boğazköy-Hattuşaş’ta bulunmuştur. Çorum Müzesi’nde en çok Hitit Uygarlığı’na ait yapıtlar ve buluntular sergilenmektedir.”

“Bir an önce gidelim Büyükbaba,” dedi Özgün. “Ben çok merak ediyorum.”

“Ben de…” dedi Emre.

Saatine bakan Zafer Bey:

“Saat bir olmuş çocuklar,” dedi. “Bir buçuğa kadar varırız müzeye. Müze Müdürü İsmet Bey’i bulursak ondan da gerekli bilgileri alabiliriz.”

Ayşe Hanım şakacıktan sitemde bulundu. Zafer Beye:

“Ne kadar da değerli torunların varmış böyle. Hep onları götürüyorsun da, ‘hadi hanım sen de gel gezmeye’ diyemiyorsun.”

“Güldü çocuklar.

“Kıskandın mı yoksa anneanne?” dedi Emre.

“Elbette kıskanırım” dedi. “Büyükbabanızı elimden aldınız baksana.”

(SÜRECEK)