PARKA GEZİ

1 Temmuz 2003 Salı günü öğleden sonra evlerinin yakınındaki duraktan belediye otobüsüne bindiler. Otobüs doğuya doğru, Fatih caddesini bir baştan bir başa kat ederek, Samsun Caddesi’ne çıktı. Sağ yana, yani, batı yönüne dönen otobüs hastane durağında durdu, onlar da indiler. Burası aynı zamanda Çorum Devlet Hastanesi’nin tam karşısıydı. Otobüs, kentin merkezine, Saat Kulesi’ne doğru yeniden hareket etti.

Zafer Bey:

“İşte çocuklar,” dedi. “Karşımızdaki yapılar ‘Çorum Devlet Hastanesi’dir. Hastanenin sağındaki, yani batısına düşen ağaçlık alan ise…”

“Park olmalı,” dedi Özgün.

“Evet,” dedi Zafer Bey. “O parkın adı, ‘Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Parkı’dır. Bulunduğumuz yerin kuzeyindeki bu yapılar da ‘Meslek Yüksek Okulu’dur. Şimdi karşıya geçip o parka gireceğiz.”

Burada araç trafiği yoğundu. Onlar da araçları kollayarak karşıya geçtiler. Parkın doğu kesimindeki giriş yerine kadar yürüdüler. Orada da karşılıklı iki otobüs durağı vardı. Oradan parka girdiler.

Arnavut kaldırımı döşenmiş yoldan yürümeye başladılar. Az ilerde parkın en yüksek noktasında bir havuz olduğunu Cemre’yle Emre biliyordu da, Özgün bilmiyordu. Emre, sağ yanlarındaki yapının Askeri Gazino olduğunu söyledi Özgün’e. Girişinde bir asker nöbet tutuyordu. Karşı köşede ise bir yığın araç park etmişti. Gazinonun alt yanında çay bahçesi vardı. Ağaçların altına yerleştirilmiş masalarda her yaştan insan oturmuş söyleşiyorlardı. Ağaçlar altında çoluk çocuğuyla gezinen, aileler vardı.

Onlar da havuzun çevresine yerleştirilmiş banklardan birisinde yer bulup oturdular. Havuzun doğu yanında bir çayevi daha açılmıştı. Ağaçlar altında, yeşillikler içinde hoş, oturma ve dinlenme mekanları oluşturulmuştu. Yine de güneşten korunmak amacıyla piknik şemsiyeleri yerleştirilmişti masaların yanlarına.

Bir süre havuzun fıskiyesinden yükselen suları seyrettiler.

“Ne güzel bir park Büyükbaba,” dedi Özgün. “Ne zaman kurulmuş acaba?”

“1884 yılında kurulup, zaman içinde ağaçlandırıldığı sanılıyor. O yıllara göre kentin oldukça dışında bir tepe üzerine kurulmuş. Bugün, her türden ağacın bulunduğu bu park adeta bir botanik bahçesini andırır.”

“Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun adı verilmiş. Kimdi o Büyükbaba?” diye sordu Emre.

“Hıfzı Veldet, 1904-1992 yılları arasında yaşamış Çorum’un yetiştirdiği çok önemli ve değerli bilim ve hukuk adamlarımızdan birisiydi. Ordinaryüs profesördü. Aynı zamanda yazardı. Bilim, hukuk ve anı türünde birçok yapıtı vardır. Dün Sahaf Mustafa’dan aldığımız Atatürk’ün Söylev’ini de Hıfzı Veldet Hoca sadeleştirip, kısaltarak okurlara sunmuştu. Söylev kitabındaki yaşam öyküsünden daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.”

“Böyle değerli adamlarımızın adlarının bir yerlere verilmesi ne güzel,” dedi Özgün.

“Elbette,” dedi Zafer Bey. “Böyle değerli insanlar kentlerin yakasına takılmış birer onur madalyasıdır. Adlarının unutulmaması, yaşatılması gerekir. Bu bir vefa borcudur bizlere. Onlar bu ülkenin gelişmesi, kalkınması, ilerlemesi ve çağdaş uluslar arasında yerini alması için çok çalışmışlardır.”

“Onun yaşam öyküsünü öğrenmek, kitaplarını da okumak isterim,” dedi Özgün.

“Kitaplarını ileriki yıllarda okuyabilirsiniz,” dedi Zafer Bey. “Kalkalım da çocuk parkına inelim. Oradaki kaydıraklar, salıncaklar, çarpışan otolar sizi bekliyor.”

“Yaşasın!..” diye bağırdılar sevinçle.

“Ben çarpışan otolara binmek isterim,” dedi Cemre.

Emre’yle Özgün de:

“Ben de!..”

“Ben de!…” dediler.

“Tamam o zaman. Haydi bakalım.”

Kalkıp yürüdüler. Ağaçların yeşilliklerini, çiçek tarhlarının güzelliklerini seyrederek; bunun mutluluk ve coşkusunu içlerine sindirerek indiler çocuk parkına doğru.

(SÜRECEK)