Arabalarının yanına gelmişlerdi. Herkes kendi eşyasını kendi arabasının bagajına yerleştirdi. Bu arada çocuklara bakan Murat Bey:

“İşiniz zor Baba,” dedi. “Bu afacanlarla nasıl başa çıkacaksınız, bilemiyorum. Allah kolaylık versin size.”

“Sen hiç merak etme Murat. Çocuklar benim yaşamımın anlamı. Üstelik benim sanatım eğitimcilik. Biz, birbirimizin dilinden çok iyi anlar, çok iyi anlaşırız. Göreceksiniz, onlarla güzel günler yaşayacak; unutulmaz anıları paylaşacağız.”

“İnşallah,” dedi Murat Bey.

Gülay Hanım da sıkı sıkıya tembihledi Cemre’yi.

“Anneanneni, Büyükbabanı üzme! Özgün ve Emre’yle de iyi geçin! Hadi göreyim seni,” dedi.

“Merak etmeyin anneciğim.”

Emre’nin annesi Tülay Hanım da Murat ve Gülaylarla birlikte Samsun’a gidecek; Zafer Beyler köyden döndükten sonra Çoruma gelecekti. O da oğlu Emre’yi uyardı:

“Sende Büyükbabanı ve anneanneni üzme! Kuzenlerinle de iyi geçin! Tamam mı yavrum?”

“Sen merak etme beni anne” dedi, sarıldı annesine.

Orada tek tek kucaklaşıp vedalaştılar. Efecan biraz mızırdandı, ‘ablam gelsin!’ diye. Cemre onu bir kez daha öperek:

“Benim bitanecik çevreci kardeşim. Çorum’da biraz durduktan sonra geleceğim. Tamam mı canım?” dedi.

“Tamam,” dedi Efecan. Sarılıp öptü ablasını.

“Güle güle gidin! Ama dikkatli olun,” dedi Murat’a Zafer Bey.

“Varınca da mutlaka haberdar edin, merakta koymayın bizi,” dedi Ayşe Hanım.

“Tamam, anneciğim, dedi Gülay Hanım. “Varınca ararız.”

Arabalarına binip, Murat Beyler Samsun’a doğru yollanırken; Zafer Beyler de Çorum’a yönlendiler

ÇORUM’UN SAAT

KULESİ ve KALESİ

29 Haziran 2003 Pazar günüydü.

Öğleden sonra, çocuklarla birlikte çarşıya çıktı Zafer Bey. Saat Kulesi’nin karşısındaki parkta oturdular bir süre. Saat Kulesi, dallar arasından zor seçiliyordu. Kentin simgesi olarak yüzyılı aşkın bir süredir, tüm görkemiyle ayaktaydı. Her yarım saatte bir “dan, dan” öten çanıyla zamanı haber veriyordu.

“Saat Kulesi’ni kim yaptırmış Büyükbaba?” diye sordu Özgün.

“Biz okulda öğrenmiştik Büyükbabacığım,” dedi Cemre. “İstersen ben söyleyeyim.”

“İyi olur yavrum.”

“Yaşa prenses,” dedi Emre. “Sen Çorum’u tanıtmada da yabancı gezginlere rehberlik yapabilirsin.”

“Elbette yapabilirim. Çorum’un tarihi ve coğrafyası hakkında biraz bilgim vardır Şehzade Hazretleri.”

“Seni dinliyoruz Prenses, dedi Özgün.”

Cemre, anlatmaya başladı.

“Çorum Saat Kulesi, 1894 yılında Padişah Abdülhamit’in Beşiktaş Muhafızı olan Çorumlu ‘Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır Kesme sarı taştan yaptırılan Saat Kulesi 81 basamaklı olup, yüksekliği de 27,5 metredir.

“Epeyce yaşı var desene,” dedi Özgün.

“Evet,” dedi Cemre.

Emre hesapladı.

“Tam 109 yaşında,” dedi.

“Doğru mu?” diye sordu, Zafer Bey Cemre’ye.

“Evet Büyükbabacığım,” dedi Cemre. “1894’ten 2003’e kadar geçen zaman 109 yıldır.”

“Gelin çocuklar,” dedi, Zafer Bey. Ulu Camiyi de göstereyim size,”

Kalktılar, yürüdüler. Belediye parkının batı kuzeyine düşüyordu Ulu Camii. Parka yakındı bulunduğu yer. Cami de, sarı renkli kesme taşlardan yapılmıştı.

Avlusuna girdiler. Caminin kuzey yanında boş alanın ortasında şadırvanı vardı. Şadırvanın doğusundaki duvar kıyısında, oturaklar ve musluklar sıralıydı. Özellikle yaşlılar ağaç gölgesindeki oturaklarda, şadırvanda oturmuş söyleşiyorlardı.

camii,” dedi Zafer Bey. “Çorum’un en büyük camisidir. Selçuklulardan kalmadır. Selçuklu Sultanı III. Alaattin Keykubat’ın azatlı kölesi Hayrettin tarafından yaptırıldığı söylenir. Padişah II. Beyazit zamanında 1446 yılında geçirdiği bir deprem sonucu harap olan cami Mimar Sinan tarafından onarılmıştır. Padişah IV. Murat Erivan Seferine giderken Çorum’a uğramış, Cami’yi yeniden onartarak, çevresine de medreseler yaptırmıştır. Onun için “Sultan Muradı Rabi Cami olarak sicillendirilmiştir.

(SÜRECEK)