KÖYDE

Bir süre sonra Zafer Bey kalkarak, caminin önündeki çayevine kadar gidip köylüleriyle buluştu. Gurbetten yıllık izne gelmiş olanlarla görüştü. Çaylarını mutlulukla yudumlarken; geçmişte kalan anıların güzelliğiyle söyleştiler bir süre. Sözün söyleşinin odak noktası köye olan özlem ve köy sevdasıydı.

Zafer Bey oradaki gurbetçilerin duygularını şu dizelerle dile getirdi.

“Çıkrık benim köyümdür,

Bu toprakta köklerim.

Burda doğmuş yaşamış,

Göçmüştür büyüklerim.

Uzağında olsak da

Kimi zaman köydeyiz.

Bundan böyle romanda,

Şiirde, öyküdeyiz.

Köye olan sevdamız,

Özlemimiz bir dağdır.

Yüreğimiz tüm köyün

Sığacağı otağdır.

Çocuklar da bir süre televizyon izledikten sonra ardından, balkona oturup kitap okudular.

Öğle yemeğinden sonra ise Zafer Bey:

Gelin bakalım çocuklar”, dedi. “Birlikte bir gezi planı oluşturalım.”

Özgün hemen not defterini çıkarmıştı.

“Söyle Büyükbaba,” dedi.

“Yaz bakalım öyleyse. 4 Temmuz öğle sonu, yani bugün Arpalık, Dutluk bahçeler üzerinden Pınarcık’a inilecek. Geri dönüşte de Çörekdede’ye uğranılacak.”

5 Temmuz Cumartesi günü, Şarıldak Deresi, Yani Saray Deresi’ne Piknik yapmaya gidilecek.”

“Yaşasın!..” dedi Cemre. “Ben orayı biliyorum.”

“Ben de biliyorum!” dedi Emre.

6 Temmuz Pazar günü İbek’e, Hacı Babanların Yukarı Tarla’ya pikniğe gidilecek.”

“Oh ne iyi!” dedi Özgün, yazarken.

“7 Temmuz Pazartesi günü de, Ali Dayının bahçesine ve Karey’e gideceğiz. Karey, Çıkrık Köyü’nün ilk yerleşim alanıdır.

8 Temmuz 2003 Salı günü ise, traktörle bir haftalık kamp için Yayla’ya çıkacağız. Onun programını sonra yaparız.”

“Yaşasın!..” diye bağıran çocuklar sevinçlerinden hopur hopur hoplamaya başladılar. Ardından da peş peşe sarılıp öptüler Büyükbaba’larını.

“Durun çocuklar, dedi Zafer Bey. Beni boğacaksınız.”

O sırada Ayşe Hanım geldi yanlarına.

“Maşallah,” dedi Büyükbabanızdan başka kimseyi görmüyor gözünüz.”

“Büyükbabam her gün yeni bir geziye götürecek bizi anneanne!..” diye haykırdı Özgün.

Ayşe Hanım, kırgın bir gülümseme tavrı takınarak:

“İyilik garip işte,” dedi. “Ben üç öğün yemeklerini hazırlar yediririm. Bana böyle sarılıp öpmezler hiç. Varsa da, yoksa da Büyükbabaları …”

Güldü Zafer Bey:

“Anneannenizin ne kadar kıskanç olduğunu bilmiyor musunuz çocuklar?” dedi. “Onun yanında bari yapmayın bunu. Kıskandırdınız işte.”

“Ama anneanne!” dedi Cemre. “Ayırt eder miyiz seni hiç? Biz seni de çok seviyoruz!”

Geldi sarıldı anneannesine.

“Hadi hadi!” dedi Ayşe Hanım. “Cazılanma şimdi,” diyerek Cemre’nin kollarından kurtulmaya çalıştı.

“Cemre doğru söylüyor anneanne,” dedi Özgün.” Sensiz olur mu?. Nasıl sevmeyiz seni.”

O da, Emre de geldi. Üçü birden sarılıp öpmeye başladılar anneannelerini. Ayşe hanımı da bir gülme krizi tutmuştu.

“Hadi hadi,” diyordu. “Bırakın beni de, gidin Büyükbabanızı öpün.”

“Anneanne yapma ne olursun! Biz seni çok seviyoruz! İnan bize!” diyordu Cemre.

“Evet, hanım,” dedi Zafer Bey. “Bu kadar şaka yeter. Çocukları da daha fazla üzme,” dedi.

“Tamam, çocuklar,” dedi, Ayşe Hanım. “Hep siz bize nazlanacak değilsiniz ya, biraz da ben size nazlanayım dedim. Biz de bazen çocuklarımızdan ve torunlarımızdan çocuk gibi, ilgi görmek istiyoruz.”

“İlahi anneanne!” dedi Özgün. “Ben de gerçek sanmıştım valla.”

“Ben de gerçek sandım,” dedi Emre.

“Demek ki,” dedi Zafer Bey. “Sevdiklerinizden sevginizi hiçbir zaman esirgemeyecek, onu her fırsatta göstereceksiniz çocuklar. Eğer; anne, baba, kardeş gibi çok yakınlarınıza sevgide eşitliği ve dengeyi koruyamazsanız, onları kırar, incitirsiniz. Anneannenizin davranışı size, şaka yollu da olsa, bir uyarıdır. Sakın unutmayın bunu!”

(SÜRECEK)