Zafer Bey arabasını mezarlığın üst başına yakın bir yerde, yolun kıyısında durdurdu.

“Dedenizin, yani babamın mezarına varıp bir dua edelim çocuklar,” dedi.

“Edelim Büyükbaba,” dediler.

Hep birlikte indiler arabadan Mezarlar arasından yürüyerek, bir mezarın başında durdular. Mermer mezar taşında:

“Katip Arif G.… (1914- 23.02.1991) Ruhuna Fatiha” yazıyordu.

Hep birlikte ellerini açıp dedelerinin ruhuna dua okudular.

Özgün:

“Yeri cennet olsun,” dedi. “Arif dedem hasta olduğu için, köyden Çorum’a doktora getirmişsiniz. Beni kucağına vermiş, birlikte resmimizi çekmişsiniz. Resimdeki tarih, 12 Şubat 1991’i gösteriyor. Ben o zaman bir buçuk aylıkmışım. O resim benim için değerli bir anı olarak hep albümümdedir.”

“Evet, dediğin gibi yavrum; unutmamışsın. Doğru biliyorsun. O zaman babanla annen Çorum’da öğretmendiler.”

“Fotoğraf çekildikten on beş gün sonra da ölmüş Arif dedem.”

“Arif Dedemizi Allah’ımız, inşallah cennete almıştır,” dedi Cemre.

“İnşallah yavrum.”

“Yetmiş yedi yıl yaşamış,” dedi Emre.

“Büyükbaba,” dedi Özgün. “Mezar taşında adı, Katip Arif G…. olarak yazıyor. Bir adı da ‘Katip’ miydi dedemizin?”

“Hayır yavrum katip; ‘yazman, yazıcı’ anlamına gelir. Köylerin, yıllık gelir ve gideri vardır. Köy muhtarlığınca bunların hesapları yapılır, çizelgeleri tutulur. Buna ‘köy bütçesi’ denir. köy bütçesini de ‘köy yazmanı, yani katibi’ düzenler. Benim babam da uzun yıllar köy katipliği yapmıştır. Onun için, adının önüne ‘katip’ sıfatı eklenmiş, ‘Katip Arif’ olarak anılmıştır.”

“Muhtarlar yapamıyorlar mıydı köy bütçesini?” diye sordu Cemre.

“O yıllarda muhtarların çoğu okur-yazar değildi. Okur-yazar da olsa, katibin yaptığı işi her muhtar yapamaz. Babam bu işin kursundan geçerek başlamıştır köy katipliğine. O, hem Arap harfleriyle, hem de yeni Türk harfleriyle okumayı yazmayı çok iyi bilirdi. Hesap kitap işlerinden de anlardı. Ayrıca, köylünün senedini, dilekçesini yazar; birçok konuda sorunlarının çözücüsü olurdu. Yaşadığı sürece de köydeki birçok olumlu hizmetlerin öncüsü, olumsuzlukların da önleyicisiydi olmuştur.”

“Yani önder bir kişiydi.”

“Evet, önder bir kişiydi.”

“Bu köyün katibi miydi?”

“Hayır Emre. Sadece bu köyün değil, çevredeki ondan fazla köyün onlarca yıl katipliğini yapmıştı. Kırk yılı aşkın bir süre, bu işi sürdürmüştür. Hatta bir dönem de köyün muhtarlığı yapmıştır.”

“Dedemiz çevresinde çok önemli birisiymiş demek ki?”

“Evet, yavrum,” dedi Cemre’ye. “Dedeniz, hem değerli hem de çevresinde önemli bir kişiydi. Çünkü o, ileriyi gören, uyanık, aydın birisiydi. O varlıklı bir insan değildi ama çocuklarına, yani bizlere, aydınlık bir gelecek hazırlamak için durmadan çalıştı. Hepimizi okuttu, birer meslek sahibi olmamızı sağladı. O nedenle yaşamı hep sıkıntılar içinde geçmiştir.”

“Keşke!..” dedi Cemre. “Yaşasaydı da biz de görebilseydik kendisini.”

Tüm yatanlar için duasını yineleyen Zafer Bey, çocuklarla birlikte yeniden bindi arabaya. Yolun iki yanı da yeşilliklerle kaplı bahçelerle donanmış, yolun kıyısındaki vişneler iyice olmuştu. Köyün girişindeki “Çıkrık Köyü’ne Hoş Geldiniz” tabelası sıcak bir karşılama sözüydü. Yeni yapılmış ve yapılmakta olan evler vardı yolun sol yanında. Bunlar gurbette emekli olup dönenlere aitti.

Karşılaştıklarını selamlayarak ulaştılar caminin önündeki alana. Alanın doğu yanında, yolun üst yanındaydı Zafer Beylerin evi. İki katlı, ahşap balkonlu bir evdi. Balkonu güneye dönük, sokağa egemen bir konumdaydı. 90’a merdiven dayanış annesi balkondaydı. Yaşına göre oldukça dinç ve kendine yeterli durumdaydı. Geleceklerinden haberliydi. Araba durduğunda o da heyecanla ayağa kalktı.

Arabadan herkesten önce inen Özgün:

“Büyükbabaanne biz geldik!” diye seslendi yukarıya. Ardından Cemre ve Emre de indiler.

“Sadece Prens değil, Şehzade’yle Prenses de geldiler,” dedi Cemre.

“Babaanneniz kurbanlar olsun hepinize yavrularım!” dedi kadın sevinçle. “Hoş geldiniz!”

“Hoş bulduk,” dediler.

Arabanın bagajında ve içinde bulunan eşya ve malzemeyi boşaltarak el birliğiyle taşıdılar yukarıya. Hepsi de özlem dolu bir sevgiyle, Büyükbabaannelerine sarıldılar. Anne ve babalarının selamlarını ilettiler.

(Sürecek)