EKİM... “MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI"
Doktorlar; her sekiz kadından birinde görülen meme kanseri için...
"Kanserden değil, geç kalmaktan korkun!” diyorlar.

 
Onu, yağmurlu bir akşamüstü tanıdım…
Karşımdaki genç güzel kadın:
-Peruğum eskidi, yenisini aldım, nasıl? Diye, sorduğunda:
-Çok yakışmış, doğal durmuş. Güler yüzünüze, her şey yakışır, dedim. 
Kadın, birden bire:
- Meme kanseriyim, tek mememi aldılar! Dedi.
- Öyle, mi? Biliyorsunuz artık tedavisi var. Siz bu hastalığı yenecek güçtesiniz! Birbirimize, eski dostlar gibi, sıcacık gülümsedik. Karşılıklı hal-hatır sorduk. Telefonlarımızı kaydedip, en yakın zamanda buluşmak için sözleştik…
O gün, evine gittiğimde, beni çok sıcak karşıladı. Yanında, annesi de vardı. Hoş-beşten, iyilik dileklerimizden sonra, çok güzel donatılan bir masaya oturduk. Çayımızı, yudumlarken, sohbete koyulduk. Gözüm, masanın üzerindeki yaldızlı aynaya takıldı. Başında, yine o peruk vardı. Sık sık, gülümseyerek, aynaya bakıyor, saçlarını düzeltiyordu… Ne kadar dolandırsam da, sözü asıl konuya getirmek zorunda kaldım: 
- Necla'cığım biliyorsun, Ekim..."Meme Kanseri Farkındalık Ayı"dır!
- Biliyorum, dedi. Masadan kalkıp, yanımda getirdiğim pembe kurdelayı yakasına taktım. İç geçirip, anlatmaya başladı:
- Hastalığımı, bir rastlantı sonucu öğrendim…
- Hangi belirtiler vardı?
- Sol mememde, koltuk altına doğru bir sızı hissettim. Adet dönemim yakın diye, pek üzerinde durmadım…
- Hastaneye, ne zaman gittin? Dedim. 
- Başka bir nedenle hastaneye gitmiştim. Mamografi ve ultrason çektirdim! Yüzündeki ışıltı, yaşam coşkusu azalmadan, anlatmaya devam etti:
- Uzun tetkiklerden sonra, maalesef kanser tanısı koydular… Nasıl giyindiğimi, hastaneden nasıl çıktığımı, hatırlamıyorum! 
Beni, eve kim getirdi, nasıl geldim? Belleğimde hiç yok! 
Buraya kadar, kızının anlattıklarını sessizce dinleyen anne, ilk kez konuştu:
- Hanım kızım! Öğrendiğimizde, bizim eve sanki yıldırım düştü… Yandık, yaralandık! Necla'nın yüzüne bakamaz olduk... O, bunları söylerken, kızı yaldızlı aynaya bakıp, umursamazcasına peruğunu düzeltiyor, gülümsemesini, sürdürüyordu...
- Eşin, ne yaptı, yaklaşımı nasıldı? Diye, sordum. 
- O, duygularını belli etmez… Ameliyata kadar, hep, bir şey yoktur! Dedi, durdu. “Bu da, başka bir kaçış yolu!” Diye, düşündüm...
- Sonuçta, memem alındı. Ameliyattan önce, doktorların protez yapmasına, karşı çıkmıştım. Şimdi, ne kadar haklı olduklarını anladım. Sutyen takınca, hiç belli olmuyor, eşit görünüyorlar!
Giysisini, yukarı kaldırarak, göğüslerini gösterdi. İki dolgun memesiyle, güzel bir kadındı. Dışarıdan, kimse bir şey anlayamazdı.
 - Yalnızca, meme başı yok, şimdi onu da yapıyorlarmış! 
- O da olmayıversin! Dedim, gülüştük.
- Şimdi, kendini nasıl hissediyorsun?
- Hastalık öncesinden, daha güçlü bir kadınım. Artık, yaşama daha fazla tutundum… 
- Yaşam, işte budur! Haksızlık etse de, ona gülerek, umutla sarılmaktan, asla vazgeçmemeliyiz… Biz, iyi olmalıyız ki, sevdiklerimize de daha yararlı olalım! Dedim.
Son söylediklerim, benim de kendim için düşündüğüm, doğrularımın anlatımıydı… Diğer peruğunu getirip, benim başıma taktı.
Aynanın bir tarafında o, diğer tarafında ben, rujlarımızı sürüp, makyajlarımızı tazeledik. Fotoğraflar çekilirken, kahkahalar atıyorduk. Evden ayrılırken, en kısa zamanda yeniden buluşmak üzere, sözleştik. Bana, yüreğini açtığı için, teşekkür ettim. Sarıldık, vedalaştık, dostluk ve sevgiyle ayrıldık…