Türk edebiyatının en büyük şairlerinden olan Yahya Kemal’in her şiiri gönül tellerimi titretir. 1958 yılında Osmancık’ta Yahya Kemal’in ölümünü radyodan duyduğumda sokağa çıkarak hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. 14 yaşımda beni ağlatacak kadar etkileyen Yahya Kemal’in şiirlerine 68 yaşımda aynı hayranlığım devam ediyor.

Yahya Kemal 1884 yılında Üsküp'te doğdu. Annesi Nakiye hanım, babası İbrahim Naci beydir. Asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlkokulu Üsküp'te okudu. İstanbul Vefa Lisesi mezunudur. Başlangıçta Sultan II. Abdülhamit yönetimine karşı muhaliflerin safında yer alarak 1903'te Paris'e gitti. Fransa'da siyasal bilgiler okurken hocası Albert Sorel'in etkisinde kaldı ve düşüncelerinde değişmeler oldu.

Dokuz yıl kaldığı Fransa’da, Fransız edebiyatından çok etkilendiği söylenir. Doğu Dilleri Okulunda Arapça ve Farsça'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı.

1913 yılında İstanbul'a döndü. Darülfünûn'da tarih ve edebiyat dersleri okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan Konferansı'na katıldı. 1923'te Urfa Milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul Milletvekilliği yaptı. Pakistan Büyükelçiliği görevindeyken 1949 'da emekli oldu ve yurda döndü. Tedavi için Paris'e gitti. Bir yıl sonra 1958'de öldü.

Yahya Kemal'in sağlığında hiçbir kitabı yayımlanmamıştır. Ölümünden sonra Nihad Sami Banarlı, şairin eserlerini büyük bir titizlikle okuyucuya kazandırmıştır.

Kendi Gök Kubbemiz (1961) Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962) Rubailer (1963) Aziz İstanbul (1964) Eğil Dağlar ve Bitmemiş Şiirler…

Eslaf kapıldıkça güzelden güzele, / Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele,

Sönmez seher-i haşre kadar ş’ir’i kadim, / Bir meşaledir devredilir elden ele…

Yahya Kemal, “Bizden öncekiler güzeller için gazeller söylemişler, bu gazeller ve şiirler öyle bir meşaledir ki, mahşer sabahına kadar elden ele devredilir.”diyor.

Çok sevdiğim Süleyman Erguner’in Uşşak şarkısının sözleri de Yahya Kemal’e aittir.

Ömrün şu biten neşvesi tam olsun erenler,

Son meclisi câm üstüne câm olsun erenler,

…………………………………

Tekrar mülâki oluruz bezm-i ezelde,

Evvel giden ahbaba selam olsun erenler…

 

Hayat görüşünü ve felsefesini özetleyen şu iki dörtlük muhteşemdir.

Bir merhaleden güneşle derya görünür, / Bir merhaleden her iki dünya görünür.

Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer,/ Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür.

 

Bilmem ki kime, yahut neye uyduk gittik, / Gâhi meye, gâhi ney’e uyduk gittik,

Erbabı zekâ riyayı mezhep bildi, / Bizler dil-i divâneye uyduk gittik..

 

Dede Efendi’nin Kabe’de ölümünden etkilenerek yazdığı şu dörtlük çok meşhurdur.

Tauna grifdâr olarak Mina’da, / Can verdi cehennem gibi bir hummada,

Fâni ise öz bestelerin hallâkı, / Doğmak, yaşamak nafiledir dünyada…

 

Nazım Hikmet’in annesi Celile hanıma aşkı yüzünden evlenmediği söylenen Yahya Kemal’in İstanbul Park oteldeki odasında sessizce ölümü beklerken son nefesinde dudaklarından şu dizelerin döküldüğü söylenir.

Ölüm kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin,

Yok mudur buna çare “Ya Rabbelâlemin ?”

Yahya Kemal Beyatlı üstadımı şu dörtlüğümle sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.

“Kalbim yine üzgün”Yahya Kemal’i anarken,

“Endülüste raksının” ateşiyle yanarken,

“Bin atlı akınlarla “ Balkanlarda dolaştık,

“Sessiz gemiyle” üstada Fatihalar yolladık…(Mehmet Özata)