Eğer olağanüstü bir gelişme olmaz, eğer mahkemenin seyri değişmez, eğer dava sulandırılmaz ise 12 Eylül 1980 darbesinin hesabı, iki paşadan sorulacaktır.

Ve Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinde "Adalet olsun diye bir sağdan astık, bir soldan astık" diyen 12 Eylül hukuku, bu iki paşadan sorulacaktır.

Yani o günün Genel Kurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile o günün Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'dan. Çünkü darbeyi yapan beş paşadan üçü hayatta değil.

Peki, 12 Eylül'ün hesabı yalnız bu iki yaşlı paşadan mı sorulmalıdır?

Alınan kararları en sert biçimde uygulayanlar, işkenceciler, ülkeyi açık bir cezaevine, bir korku imparatorluğuna çevirenler...

O günün danışma meclisi, o günün hükümetinin bakanları, o günün bakanlarına bağlılık yemini etmiş valiler suç ortağı değil mi?

***

Bu sorgulamayı ve yargılamayı, yaşlarından ötürü gereksiz görenler ve de sulandırmak isteyenler olacaktır elbette. Ancak 89 yaşındaki cumhuriyetin gerçek bir sivil kimlik kazanması için önemlidir bu yargılama.

Sivil siyasetin, ekonomik ve siyasi bunalım dönemlerini askerin sırtına yıkma gibi, geliştirdiği bir anlayışın yok edilmesi için de önemlidir bu yargılama.

Çünkü bu yargılama aynı zamanda toplumsal bir yüzleşme olacaktır. Ordunun siyasete müdahalesi nasıl yanlış ise siyasetin orduyu davet eder gibi görünen politikalarının da bir yüzleşmesi olacaktır bu yargılama.

Yükselen sosyal muhalefeti bastırmak için ordunun müdahale etmesini isteyen, gerekli darbe şartlarının oluşmasına seyirci kalan; darbe sonrası da mağdur rolü takınan siyasetin, toplumuyla yüzleşmesi için önemlidir bu yargılama.

Ama bir koşulla. Eğer yargı:

Darbe öncesi olan gelişmeleri açıklığa kavuşturabilirse...

Darbeci paşaları yargılarken siyasetin sorumluluğunu da görebilirse...

Maraş, Çorum, Malatya, Sivas olaylarını ve yapılan katliamları aydınlatabilirse...

Ve her şeyden önce paşaları konuşturabilirse...

Ve de darbelerin arkasındaki derin yapıyı çıkarabilirse...

***

Evet, bu dava yalnız iki yaşlı paşanın yargılanmasının ötesine geçmelidir. Bu ülkenin bütün kurumlarının hem kendisiyle hem de toplumla yüzleşmesinin önünü açmış olmalıdır.

Evet, genel bir yüzleşme olmalıdır. 12 Eylül 1980 sabahından itibaren darbecileri kutlayanlar ve bugün 12 Eylül'ü yalnız bırakanlar bu toplumla yüzleşmelidir.

-O günlerde bütün köşe yazılarında darbeye övgü düzenler,

-"Atatürk yolunda devam..." diye Hürriyet gazetesine manşet atanlar,

-"Demokrasi için 12 Eylül'ün başarısı şarttır" diye Milliyet'e manşet atanlar,

-Tercüman'da, Evren'in konuşmasını "Edebiyat şaheseri" diye tanımlayanlar,

-Hürriyet'te, darbeyi "vahşet havuzunda zarafet" diye tanımlayanlar,

-Yine Hürriyet'te, "Gerçek demokratların kükremesi" diye başlık atanlar,

-Ve yine Tercüman'da, "Kenan Evren'in söyledikleri, her hukukçunun ve her profesörün başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir" diyerek yalakalığın dozunu kaçıranlar,

Yani o gün basın dünyasının en büyükleri olan bu gazeteler başta olmak üzere tüm basın, toplumuyla yüzleşmelidir.

Yine darbenin ilk gününden itibaren gerek kutlama mesajlarıyla, gerekse bizzat giderek tebrik ve başarı dileklerini sunanlar yüzleşmelidir bu toplumla.

-Parlamentosu kapatılmış, anayasası lağvedilmiş bir ülkenin darbecilerini kutlayan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, İdare Mahkemesi Başkanları,

-Üniversiteleri askeri kışlaya dönüştürülmüş ülkede, Evren Paşaya "Fahri Doktora" unvanı veren üniversiteler, "Fahri Profesörlük ve Fahri Doktora" unvanı veren Üniversitelerarası Kurul, yüzleşmelidir bu toplumla.

Özellikle ilk günden itibaren tebriklerini ve başarı dileklerini sunan ve de bu ülkenin kaymağını yiyen, başta TÜSİAD, Odalar Birliği, Ticaret Odaları olmak üzere iş dünyası yüzleşmelidir bu toplumla.

Ve bugün 12 Eylül'den ve de 12 Eylül anayasasından şikâyetçi olan, ama bu anayasaya %92 evet diyen; yollara, caddelere, okullara Evren adını veren ve de bugün silmeye çalışan bu toplum, yüzleşmelidir kendisiyle.

Yani bu yargılama, yalnız iki yaşlı paşanın yargılanması değil aynı zamanda böyle bir yüzleşmenin önünü de açmış olmalıdır.

Ve bu yargılama sonucu, ülkede öyle bir siyasi refleks oluşturulmalı ki:

-Artık sopayı görünce kaçan bir yönetici olmamalı.

-Artık güce yalakalık eden bir basın olmamalı.

- Gücün önünde başını eğen bir üniversite olmamalı.

-Ve güce teslim olan bir yargı olmamalı artık.

-Ve de artık bu ülkede, güce tapınan bir toplum olmamalı.