“SENİ GÖRMEDEN, YÜREĞİMİN
KİLİTLİ ODALARINI SANA SUNDUM”

Sevgili Nanam
Bugün sabah yürüşü için evden çıkarken yine posta kutuma bakma ihtiyacı hissettim ve gözlerime inanamadım. Senin mektubuna dokunmayı ne kadar çok özlemişim. Elimde duran mektubunla, ilk defa hayatında hediye alan küçük bir çocuk gibi heyecanlandım. Arno Nehri’nin kenarına oturup heyecanla mektubunu harf harf okumaya başladım. Ellerinin kokusu sinmiş olan mektubunu öpüp kokladım.
Oturduğun evi değiştirdiğinden ve mektupların eline daha yeni ulaştığından bahsetmişsin. Bir de annenin çok hasta olduğunu yazmışsın. Bu hayatta benim hiç annem olmadı Nana. Ben yetimhane ranzalarında, yalnızlığımın pis kokularıyla büyüdüm. Belki de hayatıma giren kadınları sırf annemin beni bıraktığı, incittiği için terk ettim. Hiç acımadan ve duygularını hiç önemsemeden sadece tenlerini sevdim. Bu hayatta benim de başımı yasladığım bir annem olmasını çok isterdim. Bir ara annemi bulmak için çok çaba sarf ettim ama ellerim boşluklara mandallanıp kaldı.
“ İçin, coşkun denizler gibiyken susmak ve kendini suskunluğa bırakmak ne demek bilir misin sen? Rüzgâr saçlarında, teninde dolaşırken yüreğini es geçmesi ne demek bilir misin?” diye yazmışsın. İnan bunu benden daha iyi bilen yoktur.
“Sen ki yüreğini iyiliklerle beslerken, yüreğinin kulağına kadar eğilip mutlu cümleler fısıldarken kendine, birisi gelir ve bütün cümlelerini bir bir asar. Sana ise cümlesiz bir susuş kalır. O cümlesiz susuşların ile her gün uçurumlara atarsın kendini” Asla böyle bir şey yapma, bana yaz, yaralarına merhem olacak cümlelerim yok ama mutlaka sana yazmak için umut dolu cümleler bulabilirim.
"Sıra dışı insanlar sürekli uçurumun kenarında yaşayarak bilenirler. Karakter özellikleri, geçmişi terk etmek ve düzensizliğin ortasında hayatta kalmak becerileri de, uçurumun kenarında yaşamanın biçimleridir”diyor Richard Sennett. Bu cümleyi her kendinden vazgeçişte aklına gelmesi için beyninin odalarına kazımanı istiyorum.
Şu an durduğum yer uçurumun kenarı, vakit karanlık, ayağımı bastığım yer belirsiz, tutup ellerimden çekip yüreğine yatırır mısın? En sevdiğim şarkıyı gözlerimin içindeki umutsuzluk resimlerine bakıp söyler misin? Kendimle çıktığım yolculuklarda yine kendime dönüyorum. İstiyorum ki; Yolumun üstünde hep birisi olsun, hep ona geleyim diyorum ve bir sessizlik gelip çöküveriyor içime. Böyle zamanlarda bir el dokunsa yüreğime ve oradaki bütün susuşlarımı alsa diyorum. Ama hiç bir el uzanmıyor yüreğime. Anlıyorum ki, yüreğim senin kollarının uzunluğunda değil. Ben oralara gelemem, sen gel diyorsun. Beni hayatına giren diğer kadınlar gibi terk edeceksen, hiç dokunma yüreğime diyorsun. Ben senin güzel peri sadece yüreğini sevdim. Sana dokunmadan gülümseyişine el sürdüm. Seni görmeden, yüreğimin kilitli odalarını sonsuz sevgiyle sana sundum.
Çoğu zaman kendimi bir hiç, bir görünmeyen, hissedilmeyen, hissedilemeyen birisi gibi zannediyorum. Oysa ki duygularımın, duyduklarım olmaktan çıkalı çok olduğunu unutmuşum. Her gece oturup harflerin sağanağına bir cümle, bir kelime arıyorum. Seni sevdiğimi en güzel hangi kelime anlatabilir? Dalıyorum uzaklara ve aynı göğün altında birbirine uzanamayan yıldızları sayıyorum. Ama senin yıldızını bir türlü bulamıyorum. Neden saklıyorsun kendini? Şu an gülüşün değdi, beynimde seni sakladığım odalara ve ışıl ışıl oldular. Çok güzel gülümsediğini söylemiş miydim? Söylemediysem, şimdi buraya cümlelerimin içine yazıyorum. Çok güzel gülümsüyorsun be Nanam. Özgürlük gibi, umut gibi, aşk gibi, sevmek gibi, dokunmak gibi, hissetmek gibi. Sana ait cümleler yazmadan duramayan aptalın tekiyim aslında.
Bazen yüreğimin yerine görünmez kanatlar takıp sana ulaşmaya çalışıyorum. Oysa ben sadece sana el sürmeye çalışan yaralı bir kuşum. Ne sana ulaşabiliyor, ne de dokunabiliyorum. Ne olur o gri bulutlarını bırak, ben kalbimin bütün maviliklerini sana vermeye hazırım. Ne zaman gel dersen, gelirim. Sana sadece ellerimi uzatmak ve yüreğindeki çıkmazları düz bir ova gibi önüne sermek ve sonsuza kadar orada kalmak/kalabilmek için gelirim.
Seni düşününce, sol üst cebimin altındaki kanlar içinde kalıyor. Yüreğimi avuçlarının içine alıp sıkmaktan vazgeç artık, çok acıyor. Bana öyle de bakma, her göz dokunuşunla kendimi çıplak hissediyorum. Çıplak insan savunmasızdır ve ben senin yanında savunmasız biçare gibi görünmek istemiyorum.
Yüzünün coğrafyasında bana ait bir çizgin var mı? Kendi içimin çıkmaz sokaklarında nefessiz kalmaktan yoruldum artık. Ya ellerini uzat bana, ya da artık dokunma yüreğime ve yüreğime kadar eğilip sen kokan cümlelerini yazma. Yazma diyorum ama sen bana bakma, yine de yaz.
Şimdi sadece yorgunum ve yüzümü kucağına koymak, saçlarımın arasında ellerinin dolaştığını hissetmek ve zamanın akrebini öldürüp sonsuza kadar öylece kalmak istiyorum.
Sen bana ne zaman gel dersen gelmeye hazırım. Sonsuz susuşlarımı, susuşlarını çoğaltmaya, çoğalmaya ve seninle sadece anlamlı bir cümle olmak için değil, bir köy, bir kasaba kurmak için değil, ben seninle kuşların cıvıltılarının hiç bitmediği yemyeşil bir şehir kurmak için gelirim.
Burada mektubumu bitiriyorum ve bana yazmaktan asla vazgeçme diyorum. Annene geçmiş olsun dileklerimi ilet ve iyileşmesi için de umudunu hiç kaybetme.
“Şimdilik” hoşça kal.
Sevgimle.
Dostun Dark