“GÖĞSÜMDE AĞIR AKSAK UÇMAYA
ÇALIŞAN KELEBEK, İÇİMİN KIRIK
ÇEKMECELERİNİ ONARMAKTAN YORULDU”

Sevgili Nanam
Nasılsın? Sanki uzun zaman olmuş gibi yine sana yazıyorum. Oysa ki daha geçen Salı yüreğimdeki kelimeleri bir kâğıt parçasına yazıp yollamıştım. İnsan hangi kelimeyi yazarsa yazsın bazen gerçekten bir şeyleri anlatamadığını hissediyor ya işte ben aynen öyleyim. Sana ne yazarsam yazayım hep bir eksiklik varmış gibi geliyor.
Ben senin gözlerindeki hüzünlü bulutları sevdim. Nedensiz, hüzünlü bulutları alıp oturttum yüreğime. Oysa ki yüreğine uzanabileceğim kadar yakınımda olmanı çok isterdim. Bana bir ses verip çoğalmanı isterken, cümlesiz susuşların kulaklarımı sağır etmesine engel olamadım.
Aramızdaki gri yalnızlığı, bir sonbahar ağacına anlattım, dalında kalmış tek bir yaprak birden yerlere düşüverdi. Üşüyüverdim. Üşümüş yüreğimi Güneş'e çıkartıp, balkonun demirlerine mandalladım. Sonrasında sokaklarda yüzlerine baktıkları aynalarda unutmuş insanlaral karşılaştım. Bir an elimle yüzümü aradım. Yürek kızılı bunlar diyen seyyar satıcıdan nar aldım. Senin benim yüreğime yaptığını yapıp ortadan ikiye ayırdım. Ne oldu biliyor musun? Her yerim kan kızılı oldu.
Her yerimden kelime kelime kanlar sızarken, ellerim yüreğinde tutunacak bir yer aradı. Ben seni yoksul yalnızlığım gibi sevmiştim ama sen beni küçük bir çocuğun yanağına teselli olsun diye kondurulan bir öpücük gibi bile sevmişsin. Birden yanağına öpücük kondurulan küçük erkek çocuğu oldum, sustum, oturup ağladım.
Ne kadar sarıp sarmalasam da kendimi, son zamanlarda ruhumun üşümesine engel olamıyorum. Senin sessizliğin artık bana kıyamet kadar gürültülü geliyor ve içimin bir o yana, bir bu yana koşturmasını izlemekten başka bir şey yapamıyorum. Çok yorgunum artık Nana. Bazen gözlerimin önündeki hayatın donduğunu ve kalbimin de durduğunu hissediyorum. Hayattan öteye de sözcüklerimin hükmünün geçmediği hissine kapılıyorum. Ne olur bana kalbinin kapılarını aç. Artık her şey bir gölge gibi gelip geçiyor yüzümü döndüğüm aynalardan. Mühürlenmiş bir zamana ait derin görüntülerin döküldüğü bir vakitten seslensen, son nefesime kadar koşar gelir, ellerine sarılırım. Beni affet derim. Seni bu kadar sevdiğim için affet. Sözcüklerimi alıp karşılığında senli bir hayat verebilir misin? Birden fazla ölmeyi becerebilenlere zaman yok diyorlar. Oysa ki zaman sadece kalbimdeki ürperti, içimdeki susmayan çığlık.
Ne olur? Beni anla, beni oku, beni gör, sesimi duy, sende çoğalayım, sana dokunayım, sende var olayım. Neden senin yokluğun, varlığımda büyük bir boşluk bırakıyor? Neden dudaklarım adını gece gündüz telaffuz ediyor? Neden aynalara bakmak yerine, sana bakamıyorum?
Artık kendi ruhumun labirentlerinde dolaşıyorum, kendimi yeniden tanımaya çalışıyor ve bir zamanlar umursamaz olduğum zamanlara ait kendimi arıyorum. Üstesinden gelemeyeceğim ve baş edemeyeceğim kadar ağır/ağrılı yüreğim.
Yalnız olduğunu bile bile sana duymuş olduğum sevgim, seni çekip alamıyor derin ıssızlığından. Kendimi bu yüzden hep suçlu hissediyor, acı çekiyorum. Yalnızlığına çare olamadığım için çaresizim. Oysa yaşamı en çok bu dünyanın bir yerlerinde, sırf sen nefes alıyorsun diye seviyorum. Oturup nehre baktığın gözlerini, yürüdüğün sokaklarda sırılsıklam olan saçlarını, yağmurun her damlasıyla çoğalan umutlarını seviyorum. Bazen uyuyamadığım gecelerde resmine sarılıp, düşlerimle tek kişilik yatağımda uyuyorum. Bazı zamanlar seni büyük bir aşkla severken, senin de beni sevmeni istediğim için acımasızlığıma edebiyat kurallarına uymayan küfürler savuruyorum.
Keşke, ben seninle renkli şekerlemelerle kaplı bir Dünya'da yaşasaydık.
İçimin bitmek bilmez, rutubet kokan kelimelerimden uydurduğum masalın prensesiydin. Uydurduğum masalın prensesine âşık mı olmuştum? Yalnızlık kokan penceremin önünde duran çiçekler gibi senin hayali kokunu içime içime çekip mi durmuştum?
Sol yanım sanki uçurum bayım, düşmemek için yüreğinizin dallarına tutunabilir miyim? Demeni ne çok isterdim. Suskunluğumun mavi, deniz kokan kelimelerini her sana anlattığımda, gökyüzünün renklerine ulaşabiliyorum. İstiyorum ki; sen de bana anlat, belki acıyan yerlerini dudaklarımla öpüp iyileştirebilirim. İste o zaman güzel peri, beraber gökyüzünün renklerinde var olabiliriz.
Son günlerde, her aklıma geldiğinde şarkı falı tutuyorum ve hep gri şarkılar çıkıyor. Alıp gri şarkıları kocaman gri cümleler yazıyorum. Aslında seninle dinlemek, seninle söylemek istediğim şarkılarım var. Bana bir gelsen, ben gitarımı çalsam, sen de güzel sesinle yoksul odamı şenlendirsen. Ne olurdu aynı yıldızları paylaştığımız gibi, içinin grilerini benimle paylaşsan. Dediğim gibi yüreğinin dudaklarından öpüp iyileştirebilirdim güzel peri.
Sen ne istiyorsun? Hiç dokunmadan, dokunulmadan bir yaşam mı? Emniyetli olduğu için acı şansı da olmayan bir yaşam mı? Yoksa dokunarak, acı çekerek risk içeren gerçek bir yaşam mı? Irmağın güvenli tarafında oturup karşı kıyıları düşleyerek ağlayacak mısın? Yoksa ne olacaksa olsun diyerek yüzmeye mi çalışacaksın? Gerçekliğin dışına çıkmak için, insan bir kez olsun boğulmayı göze almalıdır.
Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kaldıkça, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim diyor Terentius. Yaşadığım bu evrende artık bana hiçbir şey tat vermiyor. Senin ikinci bir yarın olma fikrine o kadar alışmıştım ki, sensiz yarım kalmış gibiyim. Ne yapsam eksikliğini hissediyorum. Sen de benim için aynı şeyleri hissediyor musun?
Ah güzel peri, artık küçük puntolu harflerle yazmak canımı acıtıyor. Sana kocaman seslensem duyabilir misin?
Bazı mektuplarında soruyorsun ya, “ne yapıyorsun, nasılsın” diye. Son zamanlar artık ıssız otel odalarının penceresinden sokaklara sızan ıslak gülümsemeli hikâyeler yazıyorum diyordun. Artık senden mektup gelmeyince eski mektuplarını okuyup duruyorum. Ne yapayım?
Bazen gökyüzüne baktığımda kayıp bulutların gölgesinde unutulmuş bir zamanda öylece durduğumu hissediyorum. Hiç erişilmeyecek gibi gözüken uzaklığında, seni kendi gerçekliğimin içine saklıyorum.
Göğsümde ağır aksak uçmaya çalışan kelebek, içimin kırık çekmecelerini onarmaktan yoruldu.
Artık kendimi nesli tükenmiş mektup sayfaları gibi hissediyorum ve bir o yana bir bu yana savrulup duruyorum. Yönünü kaybetmiş bir pusula yeniden kendine bir yön çizebilir mi?
Hadi gel artık, çiz yönünü, yüreğime.
Sevgimle
Dostun Dark