(2000 yıllarından bir yazı daha…)
Elektrik tüketimi uygarlık ölçüsü sayılıyorsa elektriklerin ikide bir kesilmesi ne oluyor? TEDAŞ'ın evlerde aylık 150 Kw saatin üzerinde elektrik tüketimi yapanlara % 50 zamlı tarife uygulaması niye? Hepsi yokluk ve şaştım işi!
Dışardan dövizle elektrik alınarak günde 3-5 defa da elektrik kesilerek şimdilik idare ediliyor. Kışın bu elektrik sorununun daha ciddi boyutlarda olacağını bilmeyen görmeyen kalmadığı halde ciddi tedbirlerin de alındığı söylenemez. Sayın Çorum Milletvekilleri de Çorumlunun, Çorum sanayiinin elektrik ve kesintileriyle hiç bağlantısı yok gibi ses ve solukları çıkmaz, nedendir anlaşılmaz?
Bize göre kısa vadeli çözümler ve uzun vadeli çözümler diye iki kısım çözüm düşünülmeli ve bu işin üzerine süratle gidilmelidir. Yoksa Bulgaristan'dan, İran'dan elektrik almak çözüm değil. Bu, acz ve millete zulümdür. Hani bir atasözü vardır, “Elin verdiği öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz” diye.
Akkuyu Nükleer santrali ihalesi pahalı diye ertelendi. Bazı gazetelerimizin yazdığına göre de siyasetçi ve bürokratların ihaleyi size kazandıracağız diye ihaleye girecek firmalardan rüşvet aldığı iddia ediliyor. Bunların su yüzüne çıkmaması için ertelendiği yazılıyor. Sebebi ne olursa olsun bunca elektrik sıkıntısı varken ve her şey de elektriğe bağlı olduğuna göre sanayicinin milyonlarca doları jeneratör alımı için yurt dışına giderken, biz nelerle uğraşıyoruz? Pes vallahi!
03 Ağustos 2000 Perşembe günü Rauf TAMER Sabah gazetesindeki yazısında soruyor ve özetle diyor ki: ‘Bizim bildiğimize göre en az 30 proje bütün mercilerden geçmiş, bütün işlemler tamamlanmış. Devlet planlamaya gelmiş orada takılmış kalmış, neden, niçin bilinmiyor.’ Hükümet ortaklarının liderlerinden rica ediyor ve bir sorsalar nedir, ne değildir diyordu.
Konuya Cumhurbaşkanı danışmanları da eğilmeli, bilgi almalı ve halka bu bilgileri aktarmalı diyorum. Dosyalar bize göre tamamen ihmalin ve vurdumduymazlığın sonucu olarak oralarda beklemektedir. Bir de 3-5 aydır bürokrasinin tümünde bir durgunluk, bir yavaşlama var. Yolsuzluklar dolayısıyla kimse suya sabuna dokunmuyor. Ankara'dan pek iş çıkmaz oldu. Hatta böyle hayati meselelere bile kimse bakmaz oldu. Kimse kolay, kolay imza atmıyor. Ama ayın başı gelince maaşlar bir saat bile geciktirilmeden cebe indiriliyor.
Bürokratların çoğu da bu sıcaklarda deniz kenarında 2 aylık izindedirler. Zaten bu uzun izinler, tatiller, bayram tatilleri v.s. tatilleri bu hallere getirmedi mi bizi. Aslına bakarsan
Memura maaş değil günlük ödenmeli. Nasıl işçi işe gelmeyince gündeliğini alamıyorsa memur da öyle olmalı, maaşı peşin peşin alan memurla işçi arasındaki ayrım da kalkmalı.
Sayın Rauf Tamer yazısının sonunda ‘eğer planlama bu sütuna bir açıklama yollarsa onu da yayınlarım’ diyor.
Bekleyip göreceğiz, tabii ki cevap vermeyecekler. Çünkü konu ne kadar vahim olursa olsun sıcakların tesiriyle yaz uykusunda, borcu harcı, işçisi, aşçısı olmayanların çoğu.
Ne olursa, ne gelirse imalatçının başına geliyor. Sonra imalatçı tükeniyor, asıl olan da gariban işçiye oluyor.
Asgari ücretle iş arayan yüksek tahsillileri mi ararsınız, 3-5 aydır işsiz olan insanları mı, askerden gelmiş delikanlıları mı ararsınız?
Ama kimin umurunda, 2000 yılında Türkiye'de elektrik sıkıntısı çekilmesi kadar ayıp ve utanılacak bir şey olamaz. Elektrik dert, gümrükler dert, ihracat dert ama ithalat kolay, ithalatın ihracata karşı açığı başını almış gidiyor.
Sanayici, imalatçı iğneyle kazıyor, birileri kepçeyle dolduruyor. İnecek var, yok mu durduracak bu arabayı?
Saygı ve sevgilerimle.
07.08.2000