Çok şeyler söylendi onlar için:

- Dinsiz kurumlar denildi...

- Komünist yetiştiriliyor denildi...

- Köylüyü toprakta tutmak denildi.

- Köy çocuklarını köye hapsetmek denildi.

Ve toprak ağalarının ağzından kin, nefret ve öfke yağdırıldı onlara karşı...

* * *

Oysaki Köy Enstitüleri ve Köy Enstitülü kuşak:

- Okul olmanın ötesinde bir işlev kazanmıştı.

- Onlar, Anadolu aydınlanmasının bir seferberlik projesi olmuştu.

- Onlar, Cumhuriyetin köylerdeki sözcüsü olmuştu.

- Cumhuriyet değerlerini, Cumhuriyet devrimlerini Anadolu'nun kırlarına taşıyandı

onlar…

- Ve onlar, Anadolu kırlarının sesi idiler...

-Ve de onlar romanda, öyküde, şiirde Anadolu'nun konuşan dili idiler...

* * *

1940’ta açılmışlardı...

1956’da tasfiye süreci başlatıldı, 1954’te tabelası indirildi. Zaten içi boşaltılmış, adından başka bir şeyi kalmamıştı.

- Bu ülkenin kurucuları ve o günün yöneticileri, koruyamadılar onları.

- Toprak ağalarına direnemediler.

- Batılı küresel güçlerin dayatmalarına “hayır” diyemediler.

- Ve soğuk savaşın söylemleriyle o kurumların tahrip edilmesine sesini çıkarmadılar ya da çıkaramadılar.

Sonuçta aydınlanmanın ve sosyal uyanışın karşısındaki irade, Köy Enstitüleri'nin arkasındaki iradeye galip geldi ve Köy Enstitüleri kapatıldı.

* * *

Oysaki Köy Enstitüleri bir ihtiyacın ürünü idi...

Çünkü o yıllarda Türkiye’nin nüfusu 17 milyondu. Bunun % 82’si yani 14 milyonu köylerde, diğer bir ifadeyle kırlarda yaşıyordu.

Atatürk'ün bir konuşmasında, “İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvela mevcut cehaleti yok etmektir” sözleriyle mesaj verilmişti.

Ve mesaj alınmıştı; zamanın Milli Eğitim Bakanı H. Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç'un önderliğinde, ülke 21 bölgeye ayrılmış, 21 Köy Enstitüsü kurulmuştu.

- Ve de Anadolu’nun bozkırlarında, sosyal bir uyanışın fitili yakılmıştı.

Köy Enstitüleri ve Köy Enstitülü kuşağın, toplumsal aydınlanmada olduğu gibi öğretmen örgütlenmesinde de unutulmaz bir mücadelesi oldu.

- Örgütlü öğretmen hareketini ilk onlar yükseltmişti.

- Bunun için büyük bedel ödeyenler, ilk onlar olmuştu.

- Cumhuriyet döneminin efsanevi öğretmen kuruluşları olan TÖDMF, TÖS ve TÖBDER’in hem kurucusu olmuşlar hem de insan gücünü oluşturmuşlardı.

Yani bugünkü sendikal örgütlenmenin gerisinde, verilmiş büyük bir kavga, ödenmiş büyük bir bedel vardı. Ki, bu bedeli ödeyenlerin büyük çoğunluğu, Köy Enstitülü kuşaktı.

- Bildiklerini ve bilgilerini parayla satmamıştı o kuşak.

- Gerektiğinde canını, gerektiğinde malını feda etmişti o kuşak.

- Amerikan emperyalizmine sesini yükseltenler ilk o kuşak olmuştu.

- Barış adı altında giren emperyal yardımlara ilk onlar “hayır” demişti.

- Ve laik ve demokratik eğitimin sesini ilk onlar yükseltmişti.

* * *

Herhalde şu soruyu, herkesin kendine bir sorması gerekir.

- Bugün eğitimin eğitim olmaktan çıktığı...

- Eğitimin ticari bir sektöre dönüştüğü...

Yani böyle bir günde;

UNESCO’nun gelişmekte olan tüm ülkelere örnek olarak önerdiği bu kurumlar, kuruluşundaki heyecanla bugüne kadar yaşatılsaydı, acaba Türkiye’nin siyasal ve sosyal görüntüsü böyle mi olurdu?