Zaman zaman yazdığım yazılarda özellikle değindiğim bu konuları, 2023 seçimlerinin şimdiden yoğun olarak tartışıldığı böyle bir dönemde, bir kez daha hatırlamakta yarar vardır sanırım.

İşte Türk siyasi hayatında, iktidar ve muhalefetin zamanında yapması gereken, ama yapılmayan ve de bugün yaşanılan büyük sıkıntıların kaynağı olan siyasi hatalar…

* * *

Zamanında nispi temsil sistemine geçilmesi gerekirdi, geçilmedi.

1946’da çok partili sisteme geçildi. Ama seçim sistemi olan çoğunluk sistemi değiştirilmedi.

1946 seçimi açık oy gizli sayım(!) olduğu için değerlendirmeye gerek yoktur.

1950 seçimlerinde:

DP’nin oy oranı % 55,2 (412 mv.) iken, mecliste temsil gücü % 84, 6 oldu.

CHP’nin oy oranı % 39,6 (69 mv.) iken, meclisteki temsil gücü % 14,2 oldu.

1954 seçimlerinde:

DP’nin oy oranı % 58,4 (503 mv.) iken meclisteki temsil gücü % 92,9 oldu.

CHP’nin oy oranı % 35,1 (31 mv.) iken meclisteki temsil gücü % 5,7 oldu.

İşte bu sonuçlar mecliste muhalefeti yok etmiş, “Küçük Amerika olacağız” söylemleriyle iktidarda bir güç sarhoşluğu yaratmıştı.

Ve de 27 Mayıs’a giden yolların, darbelerin ve müdahalelerin yolları açılmıştı.

Çok partili sisteme uygun düşmeyen bu durum, ancak 27 Mayıs 1960’tan sonra fark edilmiş, düzeltilmiş ve “Nispi Temsil Sistemi”ne geçilmişti.

* * *

Zamanında YÖK yasası ve rektör ataması değiştirilmesi gerekirdi, değiştirilmedi.

12 Eylül’ün bir ürünü idi. Amaç, üniversiteleri kontrol altında tutmaktı.

Ama siyasi partiler YÖK Başkanı’nın duruşuna göre tavır aldı. Bu yasanın, özellikle de rektör atanmasının düzenlenmesi düşünülmedi.

Ve bugün daha da büyük bir sorun olarak yaşanır oldu. Boğaziçi’nde olduğu gibi…

* * *

Başkanlık referandum sonucunun AYM’ne götürülmesi gerekirdi, götürülmedi.

16 Nisan 2017 günü yapılan bu referandumla, özellikle kuvvetler ayrılığını ve bağımsız yargıyı temel alan ve de 94 yıldır uygulanan, aslında Türk siyasi hayatında 150 yıllık bir geçmiş olan “parlamenter sistem” değiştirildi.

Muhalefet, özellikle CHP referandum sonucu için Anayasa Mahkemesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağını söyledi. Ama her nedense bu başvuru yapılmadı.

Oysaki bu tavır, çıkan sonucu kabullenmek demekti.

Ve bu durum, ne parti içinde ne de tabanda hiç sorgulanmadı.

* * *

Dokunulmazlık yasası anayasaya aykırı denildi, ama AYM’ne gidilmedi.

Çünkü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 13 Nisan 2016 günü CNN'deki bir söyleşide, “AKP'nin yaptığı düzenleme Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen 'evet' diyeceğiz” demişti.

Ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan da “Anayasa'ya aykırı ama yine de 'evet' diyeceğiz” demişti.

Bir kısım milletvekili ve hukukçular, “Yargı bağımsızlığında ciddi sorunları olan Türkiye’de, bunun büyük risk olabileceğini” anlatmaya çalışmıştı, ama dinletememişlerdi.

Çünkü hedefte HDP milletvekilleri üzerinden siyasi bir hassasiyet yaratılmıştı.

Sonuçta CHP’nin de desteği ile 20 Mayıs 2016 günü, dokunulmazlıkları kaldıran anayasa değişikliği, referanduma gerek kalmadan kabul edildi.

Anayasa’ya aykırı denilen bu yasa, Anayasa Mahkemesi’ne de götürülemez oldu!

Çünkü o gün, gerekli olan 110 imza için CHP destek vermedi.

Çünkü o gün, Kılıçdaroğlu “Destek vereni partiden atarım” dedi.

Çünkü o gün, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay “Bir tek CHP’linin imzası olmayacak. Olursa, onun CHP ile zaten ilişkisi kalmamıştır” dedi.

Ve yapılan Anayasa değişikliği ile Meclis’e intikal eden tüm dokunulmazlıklar kaldırılmış, siyasallaştı denilen yargının adaletine terk edilmiş oldu.

Sonuçta bu oluşum, Enis Berberoğlu üzerinden CHP’yi de vurur olmuştu.

Ama bu durum bugüne kadar asla sorgulanmadı.

* * *

Atatürk dönemini diktatörlükle suçlayan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmemesi gerekirdi, ama gösterildi.

Ve 10 Ağustos 2014 günü, cumhurbaşkanı seçimi için yapılan tüm çalışmalar, toplanan tüm enerji muhalefetin elinde çar çur edildi.

Üstelik bu adaylığa itiraz edenlere ve eleştirenlere, “tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz” gibi hiç de hoş olamayan bir ifade kullanıldı.

Ne yazık ki böyle büyük bir siyasi zafiyetin ve böyle bir siyasi yanlışlığın, ne parti içinde ne de gönül vermiş tabanda bugüne kadar hiç bir sorgulaması yapılmadı.

* * *

Ve bu ülkede darbelerin, müdahalelerin ve de tüm toplumsal katliamların özellikle bir sorgulanması gerekirdi, ama sorgulanmadı.

(Yarın devam)