Değerli dostlar, bazen “sözün bittiği yer” deriz. Sözcükler boğazınıza düğümlenir. Söyleyecek söz bulamazsınız. Yine sözün bittiği yerdeyiz. Neden mi? Bir televizyon programında, sözde tarihçi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu şöyle demiş; “Üniversiteler bir fuhuş yuvası... İsterseniz gelin gösteriyim.”

Durum son derece ciddi ve çok vahim. Öncelikle biz üniversiteleri bilim ve tekniğin, uygarlığın yuvası olarak biliriz, öyle tanıdık, öyle okuduk, öyle de okuttuk. Ne diyelim, “Dervişin fikri neyse, zikri de odur.” Biliyoruz, son yıllarda ülkede pek çok insanın başı ile poposu yer değiştirdi. Akıl ile popo yer değiştirince adam ağzından konuşacağı yerde poposundan konuşur, zort zort.

Bazı kişiler 45-50 erkek çocuğuna tecavüz edilen, tarikat yurt ve yuvaları ile bilim ve uygarlık yuvalarını karıştırıyorlar sanırım. Bazı tarikat yuvalarında yetişenlerin bademleme ve kabaklama evrelerinden geçtiklerini günlük basında ibretle okuyoruz. Bu evrelerden geçenlerin mantar gibi türediklerine şahit oluyoruz. Badelenenlerin de karşı cinse bakışı ancak bir tek açıdan olabiliyor.

Sofuoğlu denen zat aynı programda “Öğrencilerin derslerine devam etmediklerinden” yakınıyor. Atasözüdür, “At binicisine göre kişner.” Bu karekterde bir eğiticinin dersine öğrenci neden girsin, diyelim girdi, ondan ne alacak? “Fikri belli, zikri belli.” Öğrenciyi derse eğitici, öğretici çeker. Kendini ve dersini sevdiren öğretmenin ağzından bal akıyorsa, öğrenci o balın tadını almak için öğretmenini de dersini de koşarak bulur. Senin ağzın yerinde mi? Ağzından ne akıyor Sofuoğlu?

Bırakın üniversite yıllarını, ortaokul ikinci sınıfta dersimize giren, 2014 yılında vefat eden, saygıyla andığım bir öğretmenim rahmetli Rıza Ilıman için altı yıl önce şöyle yazmışım; “Türkçe dersimize girmesi bizim için bir şanstı. Dersi sevdiriyor, benimsetiyor, doğrusu ben şahsım adına Rıza Bey’in dersi bitmesin istiyordum. Sesiyle, anlatımıyla sınıfı dolduruyor, ilgimizi çekiyor, anlattığı yaşamdan ve günlük olaylardan konularla düşünce ufuklarımızı açıyordu. Doğrusu, derse girişimiz ve çıkışımız arasında bilgi dağarcığımızı doldurmuş olarak çıkıyorduk. Yurt sevgisini, insancıl düşünceyi, olaylara bilimsel ve toplumcu bakışı ondan öğrendik dersem abartı sayılmaz. O, gerek yönetici olarak, gerekse öğretmen olarak, bulunduğu makamı hakkıyla dolduran, oturduğu koltuğun hakkını veren bir eğitimciydi.”[1]

Siz örnek bir insansanız, öğrenci sizi yerin dibinde bulur. Dersten kaçmaz. Sofuoğlu suçu kendinde aramalı.

Sofuoğlu, “Son yıllarda böyle oldu.” diyor. Son on sekiz yıldır ülkeyi AKP iktidarı yönetiyor. Bu iktidar döneminde üniversite soruları çalınmadı, bir kesime verildi. Bu yüzden üst düzey yöneticiler mahkemelerde yargılandı. Örneğin Ahmet’in yerine Mehmet hak etmediği halde üniversiteye girdi. Onun için diyorum ülkede baş ile popo yer değiştirdi.

Üniversitelerin özerkliği kaldırıldı. 1500 oy alanı değil, 500 oy alanı rektör atadılar. Bilim özgür ortamda olur. Özgür olmayan ortamda iktidar yalakası şarlatanlar olur.

Bildiğim kadarıyla Sofuoğlu’nun dört çocuğu var. Üniversitede okuyan var mı? Varsa çocuklarını “Fuhuş yuvası” olarak nitelediği ortama gönderdi mi? Veya gönderecek mi? Arkadaşlarının ve öğrencilerinin yüzüne bakabiliyor mu? Ya da öğrencileri onun yüzüne bakınca, tükürüklerini yutuyorlar mı?

Fuhuş yuvalarında, çeşitli görevi olanlar vardır. Bunlar, başpezevenk, havlucu, kolonyacı, kavat, meydancı, arabulucu gibi isimler alır.

Bulunduğu kurumu “Fuhuş yuvası” olarak tanımlayan şahsın görevi nedir? Dikkatimi çekti. Üstelik “Gelin göstereyim” diyor. Aldı beni bir düşünce.

Şimdi iktidara soruyorum. Bu adam hâlâ görevde mi? Ve üniversiteler ne yuvası? Yanıtlarını yüksek sesle duymak istiyoruz.