Kızıyla-erkeğiyle tüm üniversite öğrencileri, ailelerinin Çorum’a emanetidir.

Çorumluların ilgi ve şefkatine, namusuna emanet…

İçlerinden yaramazları elbette çıkabilir, ama bu, Çorum insanının sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

 

Üniversite öğrencilerine karşı anlayışsızlığın, hoşgörüsüzlüğün, kaba ve hoyrat davranışın bahanesi olamaz.

Hele hele kız öğrencileri, -aile korumasından yoksun oldukları için- kolay ulaşılabilir cinsel birer obje olarak görmek, hayasızlıktır, onursuzluktur.

Adama sormak gerekir; senin kızın, kızkardeşin, kuzenin, akraban yok mu başka kentte üniversite öğrenimi gören? Onlara bu gözle bakılmasını ister misin?

“Dünya Kadınlar Günü” nedeniyle Çorum Meslek Yüksekokulu’nda düzenlenen panelde, sorunlarını dile getiren kız öğrenciler öyle sıkıntılardan söz etmişler ki, haber metni önümüze geldiğinde içimiz acıdı.

Bilmiyor değiliz elbette tüm bu sorunları, ama üzerinde durmuyoruz. Sanki başka dünyalarda yaşanan başka hayatlarmış gibi unutup gidiyoruz.

Oysa bunlar bizim çocuklarımız.

Canımızdan çok sevdiğimiz, gözümüz gibi baktığımız, her şeyden kıskandığımız öz çocuklarımızdan ne farkları var? Onlar da başka anne-babaların canları, bir taneleri…

Meslek edinip kendilerine güzel bir hayat kurabilme umuduyla gelmişler Çorum’a. Aile sıcaklığından uzakta, binbir güçlüğe göğüs gererek yüksek öğrenim yapmaya çalışıyorlar.

Yerine göre bir çorbayla günü geçiştirmek zorunda kalanların, günlerce beş parasız hayata direnmeye çalışanların olduğunu bilmiyor muyuz? Ve yıllardır bunun için demiyor muyuz, “Hayırların en büyüğü, üniversite öğrencilerine burs vermektir” diye…

Üniversite gençliğinin yaşamakta olduğu sayısız soruna, gelecek kaygısına, anlayışsızlığımızla, çarpık bakışımızla, hayvani hislerimizle yeni ve daha büyük sıkıntılar eklemeye ne hakkımız var?

“Çorum Nereye Gidiyor?” diye soruyoruz.

Alın işte size bir deneme alanı:

Çorum, Hitit Üniversitesi ile bütünleşebilmişse, bu üniversitenin öğretim kadrosu ve öğrencileri, genel olarak Çorum’da yaşamaktan mutluysa, Çorum iyiye gidiyordur.

Değilse…

Mecburiyet Caddesiyle sınırlanmış, kuşatılmış hissediyorsa kendisini öğrenci, Çorum çağdaş ve uygar bir kent değildir ve asla olamayacak demektir.

Öğrencilerin şikayetlerinden de ne yazık ki böyle bir tablo ortaya çıkmaktadır.

Bu bir uyarı sayılmalıdır. Çorum, Üniversite’ye, öğretim üyelerine ve öğrencilerine yaklaşımını yeni baştan gözden geçirmelidir.

İnsani değerler adına, insaf ve iz’an adına…

Değerli dostumuz, ressam İbrahim Çiftçioğlu, “Çorumluyum, ne mutluyum, gelecekten umutluyum” diyor…

İşte bu, aydınlık gelecek umudu adına…

*     *     *

Geçen gün üstat Hasan Pulur yazdı:

Bedii Faik, kendisine kızıp “Senin yazılarının çıktığı gazetelerle kıçımızı siliyoruz” diye telgraf çeken birine, “İyi yapıyorsunuz” demiş, “belki kıçınız akıllanır!”

Demokrasiyi özümsediğimiz an, katılmadığımız görüşlere de saygı duymayı öğrenebildiğimiz andır.

Çocuklarımız için daha iyi bir gelecek kurma düşlerimize, toplumun büyük bölümü “lafı kıçına dinlememeyi” öğrendiği zaman yaklaşmaya başlarız ancak.

Beğenmediği yazıya kıçını silmemek ve lafı kıçına dinlememek…

Medeni insan olma yolunda ilk adımı atmanın ya da akıllanmanın bir işareti sayılabilir mi sizce de?

*     *     *

Çetin Emeç, 8 Mart 1990’da öldürülmüştü.

Geçen hafta sonu Ertuğrul Özkök, “O gün kimler imzalamıştı” başlığı altında “Türk Basınının Ortak Açıklaması”nı hatırlattı.

Bizim de imzamız vardı o açıklamada. Ve basın meslek kuruluşlarının önde gelen temsilcileriyle birlikte Meclis’e yürümüştük.

Uğur Mumcu öldürüldüğünde de, karlı bir kış günü Çorum’un Saat Kulesi’nden Atatürk Anıtı’na kadar sessiz bir yürüyüş yapmıştık.

Özkök o yazısının bir yerinde, “En acısı da bazı gazeteciler meslektaşlarını işten attırmak için ‘yüksek mercilere’ gammazlıyorlar.” diyor ve “Ülkede herkes savcı, herkes yargıç, herkes daha davadan bile önce infaz memuru.” ifadesiyle herkesi önyargılarından, kıskançlık ve ihtiraslarından, kin ve intikam duygularından arınmaya çağırıyor.

Biz de “normalleşme”nin önce basında ve siyaset kurumunda başlaması gerektiğine, bu takdirde toplumsal barışın dalga dalga tüm yurda yayılacağına inananlardanız.

Türkiye’yi “dönüştürme” zorlamalarının yarattığı gerginlik öyle yordu ki toplumu…

Bırakın başka şeyleri, gülmeyi özledik gülmeyi !