YÖK’ün 2018’deki raporunda, üniversiteye giriş sınavlarındaki baraj puanlarının 2009’dan sonra 3 kez düşürüldüğü belirtilerek; “bu uygulama, girdi esaslı bir olumsuzluk oluşturuyor ve eğitimin kalitesini olumsuz yönde etkiliyordu” denilmişti.

Raporda ayrıca “Baraj puanının yükseltilmesi, girdi esaslı bir iyileştirme olup, yükseköğretim süreçlerinde kalitenin yükseltilmesi adına önemli bir adımdır” denilmiş ve de ardından “Baraj puan uygulaması devam edecektir” denilmişti.

Aradan 4 yıl geçti; ne olduysa oldu ve 11 Şubat 2022 günü yapılan bir açıklamayla baraj (150-180) puanları birden kaldırıldı.

Bu konu için YÖK Başkanı Prof. Dr. Özvar, “Bu sistem tercih yapabilen öğrenciler arasında rekabeti getirecektir. Daha fazla talebin olması, kontenjanlara daha fazla ilginin olması demektir. Sınavın türü, şekli, muhtevası değişmemektedir. Sınav aynı sınavdır” dedi.

Ama 4 yıl önce söylenenlerle tam ters olan bu karar kuşkuyla karşılandı.

Özellikle 2023 seçimlerinin yoğun tartışıldığı bir dönemde, zamanlaması manidar bulundu. Bu nedenle eğitim sendikaları bir karşı duruş gösterdi.

Ve Eğitim-Sen “Nitelik kaygısı ortadan kalktı. Diplomalı işsizler daha da artacak” dedi.

Eğitim-İş, “Yapılan sadece bir umut tacirliğidir” dedi.

Ve de genelde “Amaç vakıf üniversitelerini doldurmaktır, genel başarısızlığı gizlemektir” denildi.

* * *

Görülüyor ki, üniversite sınavları için her yıl giderek artan bir başvuru vardır.

Nitekim 2021 yılında 2,5 milyonu aşan başvuru olmuş, 2 milyon 416 bin 974 aday sınava girmişti.

Ve 2021 YKS sonuçlarına göre, TYT sınavına giren 2.416.974 adaydan üçte biri barajı aşamamıştı.

AYT sınavında ise sınavı geçerli sayılan 1 milyon 627 bin öğrencinin % 60’ı sayısalda barajı geçememişti.

Sonuçta 200 bine yakın kontenjan doldurulamamış, YÖK bu nedenle barajı aşağı çekmiş ve bu başarısızlığın geçici olduğunu duyurmuştu.

Oysaki başarısızlık, sistemle ilgili idi ve de yaklaşık 50 yıldır yaşanan çok ciddi bir sorun vardı.

Çünkü:

1974’den itibaren Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM) tarafından yapılan Üniversite Seçme Sınavı (ÜSS);

1981 yılında ÜSYM’yi ÖSYM yapmakla…

1981 yılında ÜSS’yi ÖSS ve ÖYS olarak iki basamaklı yapmakla…

1990 yılında ÖYS’yi kaldırıp ÖSS adıyla tek basamaklı sınav yapmakla ve ilk kez OBP eklemekle…

2010 yılında ÖSS’yi YGS ve LYS yapmakla…

Ve 2018’de YGS ve LYS isimleri kaldırılıp, YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) adı altında TYT (Temel Yeterlilik Testi) ve AYT (Alan Yeterlilik Testi) olarak iki oturumlu bir sınav sistemine geçmekle…

Ne yükseköğretime geçiş çözülebilmiştir ne de eğitimdeki çarpıcı başarısızlık…

* * *

Peki, bu sorunun ve başarısızlığın nedeni nedir?

Genelde sorunun oluşumunda siyasi müdahale, siyasi hesaplar belirleyici olmuştur.

Nitekim rektör atamalarında bu durum çok bariz olarak görülmüş ve de görülmektedir.

Türkiye'de laik ve muhafazakâr olarak bölünmüş siyaset, eğitime özellikle müdahil olmuş; eğitim, eğitim olmaktan çıkarılmıştır.

Yani eğitim, siyasetin arka bahçesi gibi görülmek istenmiştir.

Sonuçta eğitimdeki çatışma bu eksende yürümüş ve bu kavgada, eğitim sistemini ve eğitim modellerini tartışmak, araştırmak, geliştirmek unutulmuştur.

Ve de:

Eşit koşullarda, eşit düzeyde eğitim görmemiş öğrenciler aynı sınava tabi tutulurken…

Eğitim, piyasa sistemine entegre edilip ticari bir sektöre dönüştürülürken...

Yani eğitim bir metaya dönüştürülürken...

Ve okullarımız yalnız diploma veren birer notere dönüştürülmüş olurken...

Genel olarak tüm eğitimdeki, özel olarak üniversite sınavlarındaki bu sorunu baraj puanı düşürerek ya da tümüyle kaldırarak çözmek mümkün değildir.

Acaba şimdi anlayabiliyor muyuz, neden bilim alanında “Nobel Bilim Ödülü” alan ya da aday bile gösterilen bir bilim adamımızın olamayışını?

Ve de soruyor muyuz kendimize?

“Mardin-Savur doğumlu Aziz Sancar Türkiye’de kalsa idi, Kimya dalında 2015 Nobel Bilim Ödülü alabilir miydi? Almayı bırak, aday olarak bile gösterilebilir miydi?” diye…

“Hatay İskenderun doğumlu Uğur Şahin, bu koşullarda Türkiye’de eğitim yapsa idi, bugün 7,5 milyar insana umut olan koronavirüs aşısıyla dünya çapında bir başarıya imza atabilir miydi?” diye…

Demek istediğimiz o ki; artık sınavın adını, soru sayısını, puanlama yöntemini değiştirmekle, barajı kaldırmakla bu sorunun çözülemeyeceği sorgulanmalı ve araştırılmalıdır.

Elbette bunun için, öncelikle politik hesaplardan uzaklaşılmalı, akademik çevre ve öğretmen sendikalarıyla ciddi bir değerlendirme ve ciddi bir araştırma yapılmalıdır.