Ülkemizde gündemin çok hızlı değiştiği malum. Hemen her gün cereyan eden olayları izlerken insanın içini bir hüzün kaplıyor. Buna rağmen, az da olsa içimiz rahatlatan haberler duyabiliyoruz. Bugünkü gazetelerden ve televizyonlardan iki kızımızın olimpiyatlarda gösterdiği başarıyı okuduk izledik, hepimiz gururlandık. Hele madalya töreninde İstiklal Marşımız çalınırken atletimizin hüngür hüngür ağlayışı doğrusu bizimde gözlerimizi yaşarttı. Ekran başında bizler de mutluluk gözyaşı döktük. Tıpkı yarışmayı sunan spiker kardeşimiz gibi.

Çok geçmeden şehit cenazeleri, şehitlerimiz yapılan törenler ekranlara geliyor. Genç yaşta hayatlarının baharında ülkesi uğruna şehit düşmüş Mehmetçiklerimiz, onların ağlayan anneleri, babaları, genç yaşta dul kalmış eşleri ve yetim kalmış çocukları. Yüreklerimiz parçalanıyor. Yine gözlerimiz yaşarıyor ama bu biraz önceki gibi maalesef mutluluk gözyaşı değil. Bir kez daha teröre lanet okuyoruz. Bir diğer şehit haberine kadar. Umutla bekliyoruz. Artık Mehmetçiklerimiz ölmesin. Kimse ölmesin. Kanlı terör artık bir son bulsun.

Yukarıdaki iki paragraftan birinde umudu, sevinci; diğerinde umutsuzluğu ve acıyı anlatmaya çalıştım.

Ben, teröre siyasi bir çözüm bulunacağına inanmak istiyorum.  Ancak, bu denli hassas bir ortamda yetkililerin birbirlerine sarf ettiği sözler doğrusu içimi karartıyor. Hükümetin sözcüsü Ana muhalefet partisi liderine yanıt verirken O’nu kör olmakla suçluyor. Böylece tıp kitaplarında anlatılan körlük dışında iki tür körlük olduğunu öğreniyoruz. Birisi maddi körlük, diğeri ise manevi körlükmüş. Herkes özellikle Başbakanımızın manevi kör olmadığını ama kimin manevi kör olduğunu çok iyi biliyormuş. Sayın sözcü, bu cümlelere bir açıklık getirmez mi acaba? Ya da şu muhalefet liderine zaman zaman ima ettiği hususu, yani dilinin altındaki baklayı çıkarsa da açık açık söylemek istediğini söylese daha iyi olmaz mı? Böyle hassas bir ortamda, iktidarıyla, muhalefetiyle bunca sorunun çözümünde ortak hareket etmek yerine bu kırıcı sözlerin ne anlamı var? Kime yarar sağlar?

Oy potansiyeli ne olursa olsun. Osman Pamuk Paşa’ya bunca hakaret içeren sözlerin özellikle bu hassas günlerde ne anlamı var? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ender generallerinden birisi. Hayatının önemli bir kısmı terör ile mücadelede, dağlarda geçmiş değerli bir paşa. O’na hakaret edeceğim derken Generallik gibi kutsal bir makama, dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine hakaretin ne anlamı var? Onun söylediği sözleri belki eş dost sohbetlerinde hepimiz söylüyoruz. Ben yarın, arabama atlayıp, ülkemin bir parçası olan bu şehrimize korkusuzca gidebilir miyim? Bizim duyarlılığımız asla art niyet taşımıyor. Ülkemizin bölünmesinden, parçalanmak istenmesinden duyduğumuz bir rahatsızlık. Bu vatanı seven her insanın göstermesi gereken bir refleks.

Daha sonra yine güzel bir haber geliyor karşımıza. Dış İşleri Bakanımız ve Başbakanımızın Sayın Eşleri’nin Myanmar’a yaptıkları yardım ziyareti. Orada zulum altında yaşayan, aç sefil  Müslümanlara yardım götürülmesi. Duyarlı ve kalbi vicdanı olan her insanın yaptığı gibi onlar için dökülen gözyaşları. Allah aşkına böyle bir girişime laf edilir mi? Türkiye büyük bir ülkedir diyoruz. Büyük ülkelere yakışan da budur. Keşke daha çok yardım edebilsek. İyi has da hadi gelin şu Mehmetçikler için de birkaç damla göz yaşı dökelim. Önce şu şehitlerimiz için ağlayalım. Sonra da onlara ağlamayalım. Elimizden gelen yardımı yapalım. Onların sorunu ağlamakla değil, el uzatmakla çözülür. Bir tarafta Şarkışla’daki şehidin babasının ayağındaki yırtık pırtık ayakkabı. Yürekler acısı manzara. Diğer tarafta uzak doğudaki ülkeye yardım. Böyle durumlar için Anadolu’da söylenen bir söz vardır da ben bunu söyleyemeyeceğim. Sanırım arif olanlar anlamıştır.

Ülkenin birlik beraberliğe çok ihtiyacı olduğu bu günlerde hiç yok yerden bir de cami-cemevi tartışması başladı. Yine bir Ucube lafı aldı başını gidiyor. İzmir’de şehit olan gencin cenaze töreninde bir alevi dedesi bu acı arasında bir de mesaj verdi:

"Cemevleri de bir ibadet yeridir. Çünkü içinde Allah’ın Muhammed’in Ehl-i Beyt’in ismi zikredilir. Buralar ucube değil. Buralar cemevi. Tek bir Alevi kalana kadar buralar ibadethane olarak kalacaktır. Biz de ibadetimizi kıyamete kadar burada yapacağız. Yüce Allah ibadetinizi kabul eylesin."

Dede’nin bu sözleri hiçbir yorum gerektirmeyecek kadar açık.

Hani hep söyleriz. “Anlayana sivri sinek saz (… )