Karlı bir Çorum sabahına uyandık bugün.
Geçen gün, yağışsızlık ve grip salgını nedeniyle “Ortalık mikrop kaynıyor!” başlığını atmıştık.
Gerçekten de öyleydi.
Oysa, kar, beyazlık, güzellik, temizlik demek…
Nitekim, Çorum’un kirli havası da temizlendi bir anda.
İnanıyorum ki, mikroplar da direnemeyecekler tertemiz oksijen karşısında.
2016’dan umutlu olmak için küçük de olsa bir işaret sayılmaz mı?
*
2015’e de umutlarla girmiştik.
Hele de 7 Haziran 2015 seçimlerine doğru giderken, her şey ne kadar da umut vericiydi.
Çözüm süreci devam ediyordu; al bayraklara sarılı şehit cenazeleri gelmiyordu her gün Anadolu kentlerine…
Selahattin Demirtaş “Türkiye partisi” olmaktan söz ediyordu, “bölünme” kâbusundan sıyrılır gibi oluyordu ülke.
Milli irade de “uzlaşma” tablosu ortaya koyarak, karşılıklı anlayış, hoşgörü ve asgari müştereklerde buluşma istikametini göstermişti siyasi partilere.
Ve büyük bir umut olarak ortaya çıkmıştı “büyük koalisyon” formülü…
Türkiye’nin, iç ve dış sorunlar, ekonomik açmazlar ve en önemlisi toplumsal barış açısından düze çıkma şansıydı bu.
*
O günlerde, Ankara’daki dar kapsamlı bir iftar yemeğinde uzun uzun sohbet fırsatı bulduğumuz Kemal Kılıçdaroğlu, “Saray’ın istememesi nedeniyle” koalisyonun gerçekleşeceğine inanmıyordu, ama masadan kalkan taraf olmak da istemiyordu. Küçük bir olasılık da olsa, gerçekleştiği takdirde ise, ilk işlerinden birinin Mısır’la ilişkileri düzeltmek olacağını söylüyordu. Nitekim o günlerde, Mısır’la ve komşularla ilişkilerin bozulması yüzünden Türkiye’nin kaybının 70 milyar dolar olduğu ekonomistler tarafından ayrıntılı olarak yazılmıştı.
*
Olmadı.
Niye olmayacağını Kılıçdaroğlu söylüyordu; niye olmadığını yine kamuoyu çok açık biçimde biliyor.
Türkiye 1 Kasım’da yeni bir seçime sürüklenirken, ilk iş olarak çözüm süreci buzdolabına kaldırıldı, Kandil, “Selo da kim oluyor, kral benim” mesajını vererek terörün fitilini ateşledi.
Milliyetçi oyların peşine düşen Saray ise, Kandil’in pasını değerlendirerek “güvenlikçi” politikalara yöneldi.
Sonuçta hesabı da tuttu.
Yılın sonuna gelirken, 7 Haziran’ın yükselen yıldızı Selo da “bölücü” koroya katılarak, “üniter yapı içinde demokratik siyaset” adına kendisine bağlanan umutları yok etti, popülaritesini sıfırladı.
Şimdi Güneydoğu’da kaos var; kan ve gözyaşı var, kendi topraklarında mülteci durumuna düşen onbinlerce insanımız var.
Yazık !
*
1 Kasım seçimleri öncesi Ak Partili dostlara, “Kıl payı tek başınıza iktidar da olsanız, koalisyonu, özellikle de büyük koalisyonu düşünmelisiniz. Zira, Türkiye her bakımdan yönetilemez durumda.” diyordum.
Ama seçmen, “hiç kimsenin beklemediği şekilde” kantarın topuzunu kaçırdı ve Ak Parti’ye % 49.5’la “ezici çoğunluk” iktidarını sundu.
1 Kasım’dan bu yana iki ay geçti; içeride “iç savaş”a ramak kaldı, dışarıda “dost ülke” kalmadı, savaş tamtamları çalar hale geldi. Rusya’nın Suriye’ye taşıdığı füzeler, intikam almak üzere, sınırı milimetrik geçecek bir uçağımızı düşürmek için fırsat kolluyor.
Sanki, kendi ayağımıza kurşun sıkmış gibiyiz, bu coğrafyada elimiz-kolumuz bağlı hale geldik.
Ve bölgede İsrail’le barışmaktan başka çaremiz kalmadı.
Nerede kalmış liderlik, oyun kuruculuk?...
Diğer yandan, 2016’da ekonominin iyiye gideceği umudunu taşıyan bir Allah’ın kulu çıkar mı acaba?
*
İyimser olmak, tünelin ucunda ışık görmek gerçekten çok zor.
Ama, değil mi ki her gecenin bir sabahı var, dün karlı bir Çorum’a uyanışımız gibi…
Umut da hiç tükenmez şu gökkubbenin altında.
Öyleyse, 2016’dan, ülkemiz için, Çorum’umuz için, insanlık için iyi şeyler umut etmeye devam edeceğiz.
Güzel günler göreceğimize inanacağız.
Ben inancımı, umudumu hiç yitirmedim.
Cahit Sıtkı’nın dizeleriyle “Sen doğmana bak güzel gün” diyorum.
Gün doğmadan neler doğar.
Her sabah dünya yeniden kurulur, her gün taze bir başlangıçtır.
Mehmet YOLYAPAR