On üç yıldır nasıl olsa halk ağzını açmıyor. Ne söylerseniz söyleyin ne yaparsanız yapın tık yok. İyi de vatandaşı, gazetecisi, yazarı - çizeri konuşmadan önce de, yazmadan önce de derin derin düşünüyor.
Hele benim gibi amatör yazar, başına bela olacak kelam etmemeye özen gösteriyor, kılı kırk yarıyorum. Yoksa birileri çıkar aha!.. sizlere bu ülkenin profesörü, bunlar bilim adamı olsa ne olur? Bunlar mı ya!.. üniversitelerimizi ellerine teslim ettiklerimiz! der. Benim yüzümden koca bir camia hakarete uğrar. Henüz birinci hakaretin tesirinden kurtulamamışken, bu müebbet hapisten daha ağır gelir hepimize.
Zannetmeyin ben bugün köy enstitülerinin 76. kuruluş yıldönümü. Köy enstitülerini anlatırken belki coşar, enstitüler kapatılmasaydı siz 23 Nisan’a dil uzatamadınız bre…….ler falan derdim. Bunu zaten ayrı yazacağım. Ceza evi malzemelerimi de hazırlayıp hazırda bekleteceğim.
Ben bu yazıda 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını bu yıl neden kutlamıyormuşuz? Bunu anlamaya, sorgulamaya çalışıyorum. 96 yıl önce bugün egemenliğin kayısız koşulsuz millete ait olduğunu dünyaya haykırdık. Yanlış anlaşılmasın ama bugün Batılıların (ki onlarzda dini ve kutsal bir takım nedenlere dayandırıyorlar, o yüzden saygı duymak gerekir.) Karnaval veya Fasching dediği türden bir gün değil.
Büyük insan Mustafa Kemal Atatürk, “egemenlik benim!.. hadi gidin!..” dese kimse sesini çıkartamazdı. Ama, o büyük insan millete “egemenlik sizin” dedi. Bugün böyle bir gün. Bundan gocunan mı var yoksa?
Son elli yılın 25 yılını ilkokullarda çalışmış, günler öncesinden o pırıl pırıl çocuklarımıza şiirler ezberletmiş, korolar hazırlamış, müsamereler yapmış birisi olarak içimden bir şeyler kopuyor.
Ey millet neredesiniz? Neden sessizsiniz? Yoksa egemenliği birileriyle paylaşmanın hazırlıklarına mı katkı veriyorsunuz?