Sanat yaşamın anlamı, yaşamın rengi, yaşamın ruhu…
Zaman zaman tartışılır.Sanat sanat için mi, sanat toplum için mi yapılmalı diye.
Her zaman, tiyatro olsun, sinema olsun, resim olsun, müzik olsun, sanat etkinliklerinin topluma bir şeyler katması, bir mesaj vermesi, anlamlı olması gerektiği görüşüm ağır basmıştır.
Bu sene Cannes Film Festivalinde “Kış Uykusu” filmi ile Altın Palmiye ödülünü kazanan ve ülkemizi onurlandıran film yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan da, ödül töreninde “Ödülümü,Türkiye’de geçen yıl ( gezi olaylarında) hayatını kaybedenler olmak üzere, Türkiye’nin gençlerine adamak istiyorum” diyerek ,ödülüne daha da bir anlam kazandırdı.
2008 yılında da “Üç Maymun” filmi ile yine Cannes Film Festivalinde En İyi Yönetmen ödülünü alırken “Ödülümü tutku ile sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme adıyorum.” diyerek, ülkesini seven ve düşünen, gerçek bir sanatçı olduğunu göstermişti. Sinemaya yalnızca rant olarak bakmadığını da.
Böyle sanatçılarımız,ülkemize Dünya çapında onur kazandırırken, ne yazık ki ülkemizi yönetenler, başa geldiklerinden beridir, sanatı, sanat etkinliklerini baltaladılar ve buna devam ediyorlar.
Şimdi de son darbeyi vurmak için, övünç kaynağımız olan Devlet Tiyatrolarını taşerona vermek için yasa tasarısı hazırlamış, Kültür Bakanlığı.
Bu konuda Opera ve Bale Genel Müdürü ,ünlü orkestra şefimiz Rengim Gökmen ve aklı başında diğer sanatçılarımıza göre, sanatta taşeronlaşma, sanatın kalitesini bozacak, herkesin sanata erişim hakkını(özellikle Anadolu’daki kentlerimiz ve kasabalarımız açısından) zedeleyecek ve sanat etkinliklerinin büyük kentlerde merkezileşmesine neden olacak, sanatın akademik eğitimini ve profesyonel olarak yetişmiş sanatçılar tarafından uygulanmasını engelleyecek.
5 Haziran tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinden bu alıntıyı yaptığımız Emre Kongar hocaya göre de , getirilmek istenen, sanatta taşeron sistemi,geleceğimizi kültürel açıdan olumsuz etkileyecektir.
Arada bir de iyi bir şeyler yapsalar ne olur.Yazık bu ülkeye.Dünyada eşi olmayan dahi liderimiz Atatürk , hangi konuda güzel bir şey yapmış ise,bunlar o güzel şeyi bozmaya çalışıyorlar.
Sonra da yaptıkları hataları millet olarak hepimiz birlikte çekiyoruz.
İşte son günlerin gündemi, Kürt Açılımı diye uyguladıkları politika ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı, oy kaybetme kaygısı ile, 8 Haziran günü,P K K’lı militanların, Diyarbakır Hava Komutanlığının gönderindeki bayrağımızı herhangi bir engellemeye rastlamadan indirmelerine iktidar ve T S K yetkililerince gösterilen inanılmaz hoşgörü. Sonuçta Dünyadaki itibar kaybını birlikte yaşamıyor muyuz?
Bunun hemen peşinden,El Kaide Terör Örgütünden türeyen,Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Terör örgütünün,Musul’daki Türk Başkonsolosluğunu basıp,Konsolosla ve güvenlik güçleri ile birlikte 48 kişiyi ve daha önce de 32 şoförü kaçırıp rehin almaları,yine uygulanan yanlış politikaların sonucu değil mi? Ve Onurumuzu kurtaracak hiçbir şey yapılmıyor,ne yazık ki.
Bu örgütü besleyenin de kendileri olduğu söyleniyor uzun zamandır.
Bu nasıl Ülke yönetmek? Hayret bile edemiyoruz artık.Sanki kabusların içindeyiz…
Gündem ise o kadar hızlı değişiyor ki.Hızından başımız dönüyor.
Bu önlenemez hırslarından ne zaman kurtulabileceğiz bakalım.