Tam 18 yıl oldu... Evinin önündeki sokakta, arabasına yerleştirilen bombayla öldürüleli... 18 Yıl yazıldı, çizildi, ama faili her nasılsa bulunamadı.

O günün hükümeti DYP-SHP koalisyonuydu. Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'di.

Devletin başındaki bu üç kişi, olayın ardından Mumcu'nun evine gittiler. Güldal Mumcu'yu ziyaret ettiler. "Cinayeti çözmemiz, devletin namus borcu" dediler.

Demirel 5 ay sonra Cumhurbaşkanı oldu. Sezgin Bakanlıktan istifa etti. İnönü 8 ay sonra Başbakan Yardımcılığından ayrıldı. Ama "devletin namus borcu" ödenmedi.

Bugüne kadar 12 hükümet kuruldu... 12 Başbakan, 12 İçişleri Bakanı görev yaptı... "Devletin namus borcu" yine ödenmedi.

TBMM tarafından 14 Ocak 1997’de, "Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu" kuruldu. Kurul 4 Haziran 1997günü görevini tamamladı ve bir rapor hazırladı.

Ne yazık ki komisyon da bir sonuca ulaşamadı. Yeterli bilgi ve belgeyi toplayamadı. Ancak aşağıdaki tahmini sonuçlar rapor edildi.

Cinayeti işleyenlerin "Radikal İslamcılar", "Kürt örgütleri" ya da "Organize suç örgütleri" olabileceği belirtildi. Ayrıca istikrarsızlıktan faydalanmak isteyen ülkelerin "istihbarat örgütleri" de olabilir denildi. "Devletin namus borcu" bu kez de ödenmedi.

Sonuçta Mumcu cinayeti de diğer siyasi cinayetler gibi karanlığa gömüldü.

Uğur Mumcu bir hukukçudur. Üniversitede hukuk asistanlığı yapmıştır. Ama öğrenciliğinden başlayarak öldürüldüğü güne kadar yazmıştır.

Yazılan 60’lı yıllarda, Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, Kim, Çivi gibi Sosyalist ve Kemalist dergilerde, 70’li yıllarda Politika ve Yeni Ortam gibi gazetelerde yayınlanmıştır.

1975’den öldürüldüğü gün olan 24 Ocak 1993 gününe kadar da Cumhuriyet gazetesinde yazmıştır.

Mumcu'nun seçtiği konular, ülke içindeki ve ülke dışından içeriye taşınabilecek karanlık ilişkilerdi. Hiçbir köşe yazarının kolay kolay cesaret edip yazamayacağı konulardı. Koyu bir Kemalist olarak ülkesinin, bu karanlık ilişkilerden arındırılmasını istiyordu. Yazılarıyla devlete yardımcı olmaya çalışıyordu.

Silah kaçakçılığı, uyuşturucu, mafya, Kürt hareketindeki karanlık bağlantılar, yabancı istihbarat örgütlerinin karanlık ilişkileri, devlet içindeki derin yapılanma, yazılarında sürekli işlendi. Bu karanlık konuları 30’dan fazla kitapla, yeterince aydınlatmaya çalıştı.

Öldürülmeden önceki son günlerinde Türkiye'deki Kürt hareketi ve Kuzey Irak'taki Kürt hareketi üzerine çalıştığı söyleniyordu. Nitekim İsrail gizli servisi MOSSAD ile Barzani arasındaki yakın ilişkileri tespit etmişti.

Araştırmacı gazetecilik yeteneği ve cesareti ile Türkiye'deki her türlü derin yapılanmaları öyle afişe etti ki, tüm bu derin örgütlenmelerin kimyasını bozdu.

Sonuçta bu "Cesur Yürek", yurt içi ve yurt dışı tüm karanlık odakların hedefi oldu. Cesaretini ve bu ülkeye yardımcı olmak için verdiği kavganın bedelini hayatıyla ödedi.

Mumcu'nun ölümü ülke genelinde büyük bir infial yarattı. Tüm Türkiye'de çok kalabalık protesto yürüyüşleri yapıldı. Cenaze töreni görülmemiş bir kalabalıktı.

Ama sanki bir el, bu ölümden yararlanmak istedi. Cenaze törenine ve protesto yürüyüşlerine "mollalar İran'a" sloganı damgasını vurdu.

Cinayetin İslami bir operasyon olarak İran kaynaklı olduğu kanaati uyandırıldı. Bu cinayetten hareketle toplumun yükselen tepkisi, ABD'nin baş düşmanı olan İran'a yönlendirilmek istendi.

Sonuçta bu güne kadar aydınlatılmamış ve aydınlatılması çok kuşkulu olan bu cinayetin faturası İran'a kesilmeye çalışıldı.

Mumcu'nun yazılarında özellikle işlediği devlet içindeki derin yapılanmalar, Kürt hareketindeki karanlık ilişkiler, uyuşturucu çeteler istemeyerek gözden kaçırılmış oldu.

Oysaki bu konuda Mumcu'nun oğlu, "Birgün" ve "Radikal" gazeteleri yazarı Özgür Mumcu, T24 internet haber kanalındaki bir söyleşide şöyle diyor:

"Bu cinayeti kontrgerillanın işlediğini duysam şaşırmam. PKK'nın yaptığını duysam yine şaşırmam. Elbette ciddi bir delile dayanarak söylemiyorum. Ama ben bu cinayetin bir İslamcı operasyonu olduğuna inanmıyorum.

İslamcıların bunu yapması için bir sebep olduğuna inanmıyorum" diyor.

Artık toplumu derinden sarsan ve toplumun kimyasını bozan bu tür cinayetlerde, hassasiyetlere göre fatura kesmek terk edilmelidir. Hiçbir cinayet tarihin karanlığına bırakılmamalı, halkın devletine güveni sarsılmamalıdır.

Uğur Mumcu hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir yazarın cesaret edemediği konuları araştırıp, belgelendirip yazarak, ülkesine karşı görevini yapmıştır. Şimdi sıra devlettedir.

Bu devlet ve bu devlet adına söz verenler, Mumcu ailesine "devletin namus borcunu" ödemelidir.