Anne rahmine düşen ikizler önceleri her şeyden habersiz, şekilsiz, duygusuz bir haldeymişler. Haftalar birbirini izledikçe gelişmişler; elleri, ayakları, iç organları oluşmaya başlamış. Bir süre sonra da canlanarak birbirlerinin varlıklarından haberdar olmuşlar. Bu arada da etraflarında olup biteni fark etmeye çalışıyorlarmış. Bulundukları yerin rahat ve güvenli olduğunu anladıkça mutlulukları artmış. Birbirlerine hep aynı şeyi söylüyorlarmış:

-'Burada yaşamamız ne harika değil mi? Hayat ne güzel şey be kardeşim!'

Zamanla gelişip büyüdükçe içinde yaşadıkları dünyayı keşfe koyulmuşlar. Öyle ya, yaşamlarının, yani onlara canlılık veren şeyin ana kaynağı neymiş acaba? İşte tam bu anda da onları annelerine bağlayan kordonu fark etmişler. Hiç zahmet çekmeden, güven içinde beslenip büyümelerini bu kordona borçlu olduklarını anlayınca da:

-'Anne denilen şey ne kadar fedakâr bir varlık! Bize bu kordonla ihtiyacımız olan her şeyi gönderiyor.' diye ona karşı minnettarlık duymuşlar.

Aylar birbirini kovaladıkça ikizler hızla büyüyor ve hiç farkında olmadıkları bir yolun sonuna yaklaşıyorlarmış. Kendilerindeki bu değişimleri hayretle gözlemlerken, artık bulundukları o küçücük dünyanın onlara dar gelmeye başladığını anlamışlar. Durumdan telâşlanan ikizlerden birisi diğerine sormuş:

-'Neler oluyor? Bütün bunların anlamı nedir?'

Öteki daha sakin ve aklı başında bir yapıya sahipmiş. Üstelik de içinde bulundukları dünya ona az geliyor; duyguları daha geniş bir âlemde dolaşmayı arzuluyormuş.

Cevap vermiş:

-'Bütün bunlar, bu dünyada daha fazla kalamayacağımızı gösteriyor.' Ve eklemiş: 'Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz.'

-'Ama ben gitmek istemiyorum.' diye haykırmış kardeşi. 'Hayatımdan memnunum ve hep burada kalmak istiyorum.'

-'Elimizden gelen bir şey yok. Hem, belki buradan gitmek yaşamın sonu değildir, gittiğimiz yerde de yaşamaya devam ederiz.' diye onu teselli etmeye çalışmış ama kardeşi bir türlü ikna olmuyormuş.

-'Bize hayat veren kordon kesildikten sonra bu nasıl mümkün olabilir ki? Söyler misin bana, kordon olmadan nasıl yaşarız? Hem, belki bizden önce burada yaşayan başkaları da olmuştur. Gittikten sonra hiçbirisi geri gelmemiş ki, bize buradan sonra hayat olduğunu söylesin. Hayır, bu her şeyin sonu olacak.'

Bütün bunları söyledikten sonra da eklemiş:

-'Hem, belki anne diye bir şey de yok!'

-'Olmak zorunda.' diye itiraz etmiş kardeşi. 'Başka türlü biz nasıl oluşup şu anda yaşıyor olabiliriz ki?'

-'Sen hiç anneni gördün mü?' diye üstelemiş öteki. 'O belki de sadece zihnimizde var. Bir annemiz olduğu düşüncesi bizi rahatlattığı için, onu belki de biz uydurduk.'

Böylece, anne rahmindeki son günleri sorular ve tartışmalarla geçmiş. En sonunda da doğum anı gelmiş, çatmış. İkizler, minicik bir hücreden eli ayağı, gözü, kulağı olan bir canlıya dönüştükleri o güzelim dünyalarını zorunlu olarak terk ederek geldikleri yeni dünyalarında gözlerini ilk kez açtıklarında hayretten dilleri tutulmuş. Öyle ki, ağlamayı bile popolarına yedikleri bir şaplaktan sonra akıl edebilmişler. Çünkü gördükleri hayallerinin bile ötesindeymiş.

Ancak çok geçmeden, ikisinin anne karnında yaptıkları tartışmanın biraz farklı olarak buradakiler arasında da sürüp gittiğini hayretle görmüşler. Çünkü herkes, şu andaki yaşam ve mekânlarının da bir süreliğine onları misafir edip oyalayacak geçici bir durak yani sonsuz yaşama hazırlıklarının yapıldığı yer olduğunu söylüyorlarmış. Buranın, geldikleri yerden tek farkının ise anneye bağlandıkları kordonlarının artık olmaması, daha doğrusu “anne” kavramının nitelik değiştirerek ilâhî bir özellik kazanmasıymış.

Birinci durakla ilgili anıları henüz çok taze olduğu için bu söylemlere inanmaları daha kolay olmuş. Birbirlerine bakarak şunları söylemişler: “Demek ki ilk durak bizi ikinciye hazırlamak için vardı. Bu sayede şimdi hayal bile edemediğimiz bir dünyadayız; üstelik bizi anneye bağlayan kordonumuz da yok ve böyle de yaşayabiliyoruz. Tüm bunlar gerçek olduğuna göre, bundan sonrası için söylenilenler neden doğru olmasın! Öyleyse şimdi de ona hazırlık zamanı.

Üçüncü durak ve ebedi yaşam. Nasıl bir şeydir acaba?

NOT: Ana fikir olarak Anthony de Mello’nun “Yeni Bir Dünya” adlı öyküsünden yararlanılmıştır.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

•Gördüklerim, beni görmediğim yaratıcının varlığına inanmaya zorluyor." EMERSON

•Eğer bilimi seçerseniz, doğaüstü şeylerin teselli veren zincirlerinden kurtulmak isterseniz, eğer iddia ettiğiniz gibi inançlardan sakınıp, Tanrı’sızlığı benimserseniz, o zaman inananların o küçük rahatlamalarının özlemini duyamazsınız! Tanrı'yı öldürürseniz, onun tapınağına sığınmaktan da vazgeçmek, orayı terk etmek zorundasınız! FRİEDRİCH NİETZSCHE

•Bir başka âlemin bekleme odasıdır, bu dünya. VİCTOR HUGO

•Dünya terzi dükkânı, ölçüyü veren gider. WALLACE MARTİN LİNDSAY