AKP… Amerikancı Karşıdevrim Partisi, bir ABD projesi olup Bölünmüş Ortadoğu Projesi’nin en önemli aracıdır. ABD projesi dendiğinde anlamamız gereken kanla, irfanla, devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman olan bütün unsurların da koalisyonudur. Bu koalisyonun kurucu ortaklarından bir de F tipi yapıdır.
Bölünmüş Ortadoğu Projesi’nin Arap Baharı ayağında objektif ve sübjektif sebeplerle ABD makas değiştirmek zorunda kalmıştır. Nedir onlar? Müslüman Kardeşler denen örgüt üzerinden yürütülmeye çalışılan Arap Baharı tık nefes olmuştur. Arap Baharı treni, Suriye kayasına çarparak raydan çıkmıştır.
Dere geçerken at değiştirilmez dense de ABD Müslüman Kardeşler denen yapıdan bir diğer deyişle Ilımlı İslâm’dan vazgeçmek zorunda kalmıştır. Emperyalizmin çalışma tarzında her uluslararası ilişkide görülen bir ilke geçerlidir. Ebedi dostluklar ve düşmanlıklar yoktur. El Kaide, Taliban, Hamas gibi örgütleri kurduran ve kullanan da emperyalizmdir, işine gelmeyince onları terörist ilan eden de kendisidir. Çelişki gibi görünse de bu tavır emperyalizmin kazan-kazan anlayışının bir yansımasıdır.
ABD Ilımlı İslam’dan makas değiştirirken bunun Türkiye’ye yansıması da kaçınılmazdır. ABD nasıl Erbakan’ın ılımlılaşmasını Tansu Çiller sağlayamayınca “askeriye eliyle” 28 Şubat (1997) darbesini yaptırmış ise bu kez de döneme uygun enstrümanlar kullanarak Erdoğan’ı değiştirmek istemektedir. Kendi yarattığı ama denetimden çıkan biri için hiç de şaşırtıcı değildir.
İşin en ilginç yanı AKP koalisyonunu oluşturan iki ortak E tipi ile F tipini birbirine tokuşturularak denetim dışına çıkan tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Bir elmanın iki yarısı gibi ABD/AB’ye hizmette yarışan bu iki ortak şimdi düşman kardeşleri oynamaktadır. Bir başka ilginçlik ise kapışmanın ABD tarafından seyredilmesidir.
İşte burada durup düşünmek gerekmez mi? Teşbihte hata olmaz, bir teknik direktör maç devam ederken birbiriyle kavgaya tutuşan oyuncularını seyirci gibi seyreder mi?
Zurnanın zırt dediği yer burasıdır.
Erdoğan bu koalisyon kavgasında çok konuşmuştur. Ama şu benzetmesinin altı çizilmelidir. Türkiye, Erdoğan’ın ifadesiyle bir Fetret Dönemi’nden geçmektedir. Bu benzetme, “paralel devlet” sözünün tarihe göndermesidir.
Fetret Devri, 1402’de Ankara Savaşı’nda Yıldırım Beyazıt’ın Timur’a yenilmesiyle Yıldırım Beyazıt’ın oğulları arasında yaşanan iktidar savaşına verilen addır. Emir Süleyman, İsa Çelebi, Musa Çelebi ve Çelebi Mehmet’in her biri ülkenin bir yanına hâkim olmuşlar ve iktidarı teke indirmek için aralarında savaşmışlardır. 1402-1413 arasında yaşanan bu karmaşa ve kargaşa I. Mehmet’in iktidar olmasıyla sona ermiştir.
Erdoğan koalisyon ortağı F tipi yapıyla gemileri yakarak “paralel devlet, orduya kumpas, yargıya kumpas” derken Bölünmüş Ortadoğu Projesi’nin “Büyük Kürdistan” dayatması bir başka paralel devlet ile sürmektedir. BDP/PKK/KCK 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak yerel seçimleri kendileri için bir özerklik referandumu gibi görerek alan çalışması yapmaktadırlar. Açılım denen teslimiyetin hasadını yapmaktadır.
AKP iktidarının 2002’den beri izlediği iç ve dış politikalar, Türkiye’yi bugün yaşadığımız ateşten çemberin içine bırakmıştır. AKP bütün bunları yaparken bu tertibi, dayatmayı Türk milletine anlatması gereken parti, sendika ve dernekler ise spiral takılıp, çapraz bağlanarak etkisizleştirilerek meydan karşıdevrimci, bölücü unsurlara kalmıştır.
“Paralel devlet” ifadesi F tipi yapı için ne kadar gerçek ise BDP/PKK/KCK için de en az o kadar gerçektir. İşin acı tarafı 17 Aralık 2013’den sonra ortalığa iyice saçılan yolsuzluk, rüşvet vb işler bu denli kanıtları ortaya çıkmasa da mealen bilinen işlerdir. Türkiye özetle KCK paralel devletiyle 30 Mart seçimleri sonrası özerklik dayatmalı bir kalkışmayla karşı karşıya kaldığında neler olacağı kimsenin umurunda değildir.
Erdoğan’ın F tipi yapıya “orduya kumpas kurdular, “ne istediler de vermedik” dediği gibi yarın PKK/KCK’ya da aynı sözleri söylemesi siyaset tarzına uygun olabilir ama mesele ne bir koalisyonun çatlamasıdır, ne de partiler arası rekabettir. Mesele Türkiye Cumhuriyeti’nin olmak ya da olmamak davasıdır.
E tipi ile F tipi arasında bir paralel devlet kavgası 32 kısım tekmili birden sürerken, KCK bu kavgada ellerini ovuşturarak kendi işine bakarken devleti devlet yapan kurumların Ordu, Emniyet, Yargı ve MİT’in toplum nezdinde itibarsızlaştırılması yaşanmaktadır. Yani ABD’nin, E tipi ile F tipi hizmet gruplarının paskalya yumurtası gibi tokuşmasını seyretmesinin arka planında bu gerçeğin yattığını düşünmek bile istemiyorum. Ama ABD’nin kendi kurdurduğu koalisyonun kavgasına suskun kalmasının da arkasında bir başka plan olduğu gerçeği irdelenmek zorundadır. “ABD F tipi ile birilerine söz kesti işine bakıyor” yorumu fotoğrafın bir parçasıdır. Ilımlı İslâm’dan makas değiştirmesidir. Ama milletin nezdinde yıpratılanlar devleti devlet yapan kurumlardır.
Bütün bunlar aşk, kin, intikam, vahşet, dehşet ve binlerce figüranla olup biterken CFR (Council on Foreing Relations) denen küresel çetelerin karar ve icra organı yayınladığı çalışmada 2014’te Ortadoğu ile ilgili önemli çatışma beklentilerini şöyle sıralamıştır.
“Etkisi Yüksek, Olasılık Orta şekilde Suriye’ye dış müdahale,
Etkisi Orta, Olasılık Yüksek şekilde Afganistan’da istikrarsızlık ve şiddetin artması, Pakistan’da şiddet ve istikrarsızlığın artması, Yemen’de El Kaide’nin güçlenmesi, Irak’ta Sünni-Şii iç savaşının başlaması, Suriye’deki iç savaşın Ürdün’e sıçraması,
Etki Orta, Olasılık Orta Mısır’da politik istikrarsızlığın artması, Lübnan’da mezhep çatışmalarının artması,
Etki Düşük, Olasılık Orta Türkiye’de PKK terörünün başlaması…”
Burada sayılan etkilerin tamamı, şüphesiz, ABD için ortaya çıkaracağı düşünülen “yüksek, orta ve düşük” etkilerdir. Emperyalizm, kendi beklentilerine göre plan yapmaktadır. Bizim için önemli olan Türkiye’nin bu gelişmeler karşısında ne gibi bir planının olduğudur. Devlet olmanın temel şartı kendi çıkarlarına göre stratejileri belirlemektir. Başkalarının planlarının parçası olduğunuzda “paralel devlet” çatışmaları içinde yaşam mücadelesi verirsiniz.
Bölünmüş Ortadoğu Projesi’nin Kuzey Suriye’deki PYD ayağı kendi hattında seferlerine devam etmektedir. PYD, Suriye’nin kuzeyinde özerk kantonlar oluşturmaya başlamıştır. Bu hamleler emperyalizmin “Büyük Kürdistan” hayalinin Irak’ın kuzeyindeki Barzani parçasından sonra ikinci parçasıdır. Bu yapılanmada PYD’li Salih Müslim Kürtlerin, Arap, Hıristiyan, Türkmenlerle birlikte hareket ettiklerini söylemektedir.
Emperyalizm tarafından Suriye’nin kuzeyinde üslendirilen ve her türlü işbirlikçi devletin desteklediği örgütler karşısında savunmasız kalan Türkmenlerin ve Hıristiyan unsurların can korkusuyla PYD’ye sığınmalarını anlamak mümkündür. Denize düşen yılana sarılır. Ama kapı komşusunda çıkartılan yangına benzin taşıyana ne denir acaba?
30 Mart sonrası Türkiye’nin Güneydoğu’sunda bir “paralel devlet” özerklik ilan ettiğinde, Erdoğan kumpas listesine yeni ilaveler yaparak kendisini kurtaracağını sanıyorsa yanıldığını görecektir. İktidarını paralel yapılarla paylaşanların iktidarda kaldıkları görülmemiştir.
Geometride sonsuzda buluşan paraleller jimnastikte bir denge ve ustalık gösterisidir.
Paralel, yerden 1.75 m yükseklikte, genişliği isteğe göre ayarlanabilen, birbirine paralel esnek iki çubuktan (bar) oluşur.
Kaç çubuk? İki…
Üç paralel devlet olduğunda (E tipi, F tipi, KCK) oluşacak dengesizlik acı sonuçlara yol açacaktır kaçınılmaz olarak…
“Kemalist Devlet Yıkılacak Elbet” diye beyni yıkanarak yetiştirilen kadroların yaptıklarına hâlâ şaşıranlar varsa, ben de onlara şaşarım.