Üç ayların değerlendirilmesinin bir örneği, namaz kılmaktır. Normal farz-vacip ve sünnet namazlarının dışında bol bol kaza namazlarımızı bitirmeli, namaz borcumuzdan kurtulmalıyız. Kaza namazı borcumuz yoksa, nafilelere devam edilmelidir. Sonra oruçlu iken yardımlaşmayı, sadakayı, hayır ve hasenatı çoğaltmalıyız. Varsa zekatlarımızı da bu aylarda fakirlere verebiliriz.
Bu aylarda zikir, fikir, tesbih gibi ibadetleri artırmalı, tevbelerimizi çoğaltmalıyız. Kötülüklerden daha çok çekinmeliyiz ki, bu ayların farkı anlaşılsın. İslam’ın nuru anlamında daha da çok parlasın.
Bir de hepimizin her zaman yaptığı ve hiçbir zahmet ve külfetinin olmadığı dualarımızı sıklaştırmalı, halimizi bilen Allah’a ahvalimize güzellikler vermesini daha çok istemeliyiz. Bu mübarek günlerin bereketi çok olduğu gibi, mukaddes yerlerde ve mukaddes zamanlarda fütursuzca, çekinmeden işlenen günahların da cezaları ağırdır. Onun için bu günlerde günahlardan azami şekilde kaçınmalı. Nefsin ve şeytanın şerrinden tevbe ve dualarımızla ulu Allah’a sığınmalıyız.
Recep ayında yapılan duaların makbul olduğunu gösteren ve alim ve ariflerin yücesi Abdulkadiri Geylani hazretlerinin “Gunyetüttalibin” adlı eserinde kaydettiği bir menkıbe hadiseyi duasıyla birlikte sunalım.
Hz. Hüseyin (Seyyiddüşşüheda) şehitlerin efendisi anlatıyor: Bir gün kabeyi tavaf ediyordum. Birden insana hüzün veren bir sesle yüksek bir nida ile ağlayan birisini gördüm. Allah’ı tealaya yalvarıyordu; “Ey darda kalmışların yardımına yetişen, ey bela ve musibete uğramışların ızdırabını en iyi duyan, onları sonsuz rahmeti ile affedip bela ve musibetlerini üzerlerinden kaldıran ulu yaradan, beni senden başka affedecek, derdime derman olacak kimse yoktur, ne olur” diye yalvarıyordu. Yanımda Halifeyi Ruyizemin; Yeryüzünün ulu Halifesi babam Hz. Ali R.A. da vardı. Babam Hz. Ali, oğlum Hüseyin, bu feryad eden zatın derdi nedir, öğrenelim, dedi. Adamın yanına gittim. Nazik birisi idi. Fakat sağ tarafı felç olmuş, tutmuyordu. Kurumuştu kolu bacağı.
Babam bu felçli kişiye sordu. Derdin nedir? Bu hale gelmeden halin ne idi? Diye sorunca, adam anlattı. “Ya emirel müminin! Benim adım Levazil Bihlehak’tır. Ben felç olmadan önce ömrümü içki ve içki meclislerinde geçirdim. Ayık saatim bulunmazdı. Tam bir alkolik olmuş, her türlü pisliğin içindeydim. İnsanların çoğunu helak eden içki ve şehvet beni de mahvetti. Recep ve Şaban, Ramazan ayırmaz, kötü halime devam ederdim.
İşin daha da kötüsü, hali vakti yerinde, mütteki, şefkatli ve merhametli ihtiyar, yaşlı bir de babam vardı. Babam bu halime üzülür, dua eder ve beni ikaz ederdi. Oğlum, gel ıslah ol, biricik oğlumsun. Kendine acımazsan bana bari acı. Eğer haline devam edersen büyük zarara uğrarsın. Hak sillesinin sedası yoktur. Bir vurursa devası yoktur, gel halini düzelt. Tevbe et, diye devamlı bana nasihat ederdi. Babamın bu nasihatlarından sıkılır, bazen onu döverdim. Boynunu büker, baba şefkati ile yüzüme bakar, beddua etmez, ıslah et diye dua ederdi. Bu hal uzun zaman böyle devam etti. Bir gece aşırı derecede içki içmiş, perişan bir halde idim. Babacığım gecenin yarısı olmuş, yatmamış beni bekliyordu. Beni içeri aldı. Oğlum artık dayanamıyorum, elalemden ve ulu Allah’tan böyle oğlum olduğu için utanıyorum. Yeter bırak bu müskiri (sarhoşluk veren) pisliği diye bağırdı. Ben de öfkeme hakim olamadım. Sus diye babamı şiddetle dövmeye başladım. Vallahi rabbim senden intikamımı alacaktır deyip.. Recep ayı idi. Oruca başladı. Yedi gün oruç tuttu ve sonra bir deveye binip Kabeyi ziyarete gitti. Kabenin örtüsüne yapışıp bana beddua etmiş. Yarab babasını dövenin elini kurut, bir tarafı tutmasın demiş. O anda ben de felç oldum. Sağ tarafım tutmaz oldu. İşte ya emirel müminin ben lanetli bir kişiyim. Onun için rabbime yalvarmam bundandır, diye anlattı.
Hz. Ali RA. Babana sonra ne oldu, diye sordu adama. Ey Allah’ın Aslanı, ben islal oldum. İçkiye kumara zinaya varamaz oldum. Her kötülük beni bıraktı. Kötülükleri yapamaz oldum. Islah olup iyiliğe yöneldim. Babamdan af dileyip gönlünü almaya çalıştım. Babamın kalbini yumuşattım. İyileşip tekrar eski halime kavuşmam için aynı yerde Kabede bana dua etmesi için onu ikna ettim. Recep ayında oruç tuttuk, tevbeler, zikirler, istiğfarlar ettik, develere bindik, Kabeye yöneldik. Irak vadisi denen yere geldik. Bir ağacın altından geçiyorken, ağacın dallarına konan kuşlar pır diye uçtular. Babamın devesi ürktü, babam deveden yere düştü ve yere çarpmanın etkisiyle yaşlı insan oracıkta ruhunu teslim etti. Rahmeti rahmana kavuştu. Ben ise böylece yıllardır sürünüyorum. Gitmediğim tabib, yapmadığım ilaç kalmadı. Hiç birinden bir faide olmadı dedi. Hz. Ali Kerremellahü veche, R.A. o felçli kişiye, Allah dermansız dert yaratmamış. Dermanı dertten binlerce sene önce yaratmıştır. Fakat sebebini bulmalı, sebebine sarılmalı. Sen bedduaların en ağırına uğramışsın. Size R.SAV.den öğrendiğim müminlerin gam ve kederden kurtulmasına vesile olan bir duayı öğreteyim buyurdu ve şu duayı okudu.
SÜRECEK