(Recep-Şaban-Ramazan)

Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanı bütün kainatı kuşatmıştır. Güneş ve hava insanlara, canlılara nasıl hayat veriyorsa, bunlar ulu Allah’ın iyiliklerinin milyonlarcasından birisidir. İnsanlar bu nimetlerden kendi gayretleri ve nasipleri oranında yararlanırlar.

-Berrak ve tatlı olan bir nehrin kıyısında elinde kabı ile bekleyen ama susuz yüreğini sulamak için kabını nehre daldırmayan kişinin kabına su nasıl dolar?

-Sen veya penceremizi hava ve güneşe kapatmışsak, ihtiyacımız olan hava ve güneş bu odaya nasıl girer? Gözünü kapatan gündüzü gece sanır.

-Bir kütüphaneyi kitaplarla doldursak, ama açıp okuyan olmasa bu bilgiler nasıl elde edilebilir?

-Büyük sanatkarlar, sanatlarını icra etmezlerse hem kendileri hem de başkaları zarar görür.

Şimdi sormak lazım. Kabahat kimde. Kabını suya daldırmayan susuzda mı, penceresini hava ve güneşe açmayanda mı? Kitapları hapsedip okumayanda mı, yoksa kitaplarda mı?..

İşte ulu Allah’ın rahmeti bizim içindir. Kainatı kuşatmıştır. Bunda maddi ve manevi nimetlerden yararlanmak, çaba, gayret ve çalışmakla olur. İşte üç aylar denilen Recep, Şaban ve Ramazan ulu Allah’ın rahmet aylarıdır. Camia geceleri mübarek kandil geceleri, bayramlar ve bayram geceleri bu rahmetin af ve mağrifetin verimli bahar yağmuru gibi üzerimize oluk oluk aktığı zaman dilimleridir. Recep ayı aynı zamanda haram aylarındandır. Bu aylar Hicri aylardan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır ki, bu aylarda her ne maksatla olursa olsun, savaş yapılmaz. Başlamış bir savaş varsa terk edilir. Ama maalesef bugün durum böyle değil. Bu ayetleri dinleyen Müslüman olduklarını iddia edenler, Suriye’de ve diğer bazı yerlerde birbirlerinin kanını akıtıyorlar. Ne acı.

Üç ayların başlangıcı, Recep ayının biri ile başlar, Ramazan Bayramı ile son bulur. Bu üç ay içerisinde Regaib Gecesi, Miraç Gecesi, Şaban ayında Berat Gecesi, Ramazan’ın her günü çok müstesnadır ve Kadir Gecesi arefe ve bayram gece ve günleri vardır. Bu zaman dilimlerini diğer gün ve gecelerden daha faziletli, feyiz ve bereketi daha çok olan zamanlardır. Yazının başında da ifade edildiği gibi, kula düşen, bunun farkında olup manevi hayatımız için bunları en iyi bir derecede değerlendirmemiz gerektiğidir. Yoksa zaman su gibidir, akıp gider. Farkında olamayız. Dinimizde buna gaflet denir. Fırsatı elden kaçırma anlamına gelir. Oysa geçen zaman asla geri gelmez. Onun kıymetini elden çıkarmadan bilmemiz gerekir. Üç aylarla ilgili birçok haber (ayet ve hadisler, dini bilgiler) varid olmuş, söylenmiştir. Şimdi bunlardan önemli olanlarını siz kıymetli okurlarımıza aktaralım.

Recep kelimesi, Tercib kelimesinin bir türevidir. Tazim hürmete layık anlamına gelir. Tercib ise hazırlanmaktır. Bedenimizi, ruhumuzun maneviyatını yüceltmek için çalışmaktır. R.SAV. Recep ayında Şaban için, Şaban’da da Ramazan ayı için ibadetlerini çoğaltarak hazırlanırlardı. Bu hazırlık, bedensel olarak, haftanın belli günlerinde işi gücüne engel olmayacak derecede Pazartesi, Perşembe Recep’in biri, örneğin 30 Nisan Çarşamba, Perşembe oruçlu olmak gibi.

Zayıf rivayetlerle bildirilmiştir ki, R.SAV. Recep ayında bir gün oruç tutana Ramazan ayı dışında 30 sene nafile oruç tutmuş sevabı verilir denmiştir. Zayıf rivayetler, itikatta delil olmaz. İnkarın da küfür ve bidatlık olmaz. Ancak bu hadislere uyularak ibadet yapılırsa hiçbir mahsur olmayıp, çok yararlıdır. Karşılık beklemeden yapılan hediyeler gibi makbuldür.

Üç ayların değerlendirilmesinin bir örneği, namaz kılmaktır. Normal farz-vacip ve sünnet namazlarının dışında bol bol kaza namazlarımızı bitirmeli, namaz borcumuzdan kurtulmalıyız. Kaza namazı borcumuz yoksa, nafilelere devam edilmelidir. Sonra oruçlu iken yardımlaşmayı, sadakayı, hayır ve hasenatı çoğaltmalıyız. Varsa zekatlarımızı da bu aylarda fakirlere verebiliriz.

Bu aylarda zikir, fikir, tesbih gibi ibadetleri artırmalı, tevbelerimizi çoğaltmalıyız. Kötülüklerden daha çok çekinmeliyiz ki, bu ayların farkı anlaşılsın. İslam’ın nuru anlamında daha da çok parlasın.

Bir de hepimizin her zaman yaptığı ve hiçbir zahmet ve külfetinin olmadığı dualarımızı sıklaştırmalı, halimizi bilen Allah’a ahvalimize güzellikler vermesini daha çok istemeliyiz. Bu mübarek günlerin bereketi çok olduğu gibi, mukaddes yerlerde ve mukaddes zamanlarda fütursuzca, çekinmeden işlenen günahların da cezaları ağırdır. Onun için bu günlerde günahlardan azami şekilde kaçınmalı. Nefsin ve şeytanın şerrinden tevbe ve dualarımızla ulu Allah’a sığınmalıyız.

Recep ayında yapılan duaların makbul olduğunu gösteren ve alim ve ariflerin yücesi Abdulkadiri Geylani hazretlerinin “Gunyetüttalibin” adlı eserinde kaydettiği bir menkıbe hadiseyi duasıyla birlikte sunalım.

Hz. Hüseyin (Seyyiddüşşüheda) şehitlerin efendisi anlatıyor: Bir gün kabeyi tavaf ediyordum. Birden insana hüzün veren bir sesle yüksek bir nida ile ağlayan birisini gördüm. Allah’ı tealaya yalvarıyordu; “Ey darda kalmışların yardımına yetişen, ey bela ve musibete uğramışların ızdırabını en iyi duyan, onları sonsuz rahmeti ile affedip bela ve musibetlerini üzerlerinden kaldıran ulu yaradan, beni senden başka affedecek, derdime derman olacak kimse yoktur, ne olur” diye yalvarıyordu. Yanımda Halifeyi Ruyizemin; Yeryüzünün ulu Halifesi babam Hz. Ali R.A. da vardı. Babam Hz. Ali, oğlum Hüseyin, bu feryad eden zatın derdi nedir, öğrenelim, dedi. Adamın yanına gittim. Nazik birisi idi. Fakat sağ tarafı felç olmuş, tutmuyordu. Kurumuştu kolu bacağı.

Babam bu felçli kişiye sordu. Derdin nedir? Bu hale gelmeden halin ne idi? Diye sorunca, adam anlattı. “Ya emirel müminin! Benim adım Levazil Bihlehak’tır. Ben felç olmadan önce ömrümü içki ve içki meclislerinde geçirdim. Ayık saatim bulunmazdı. Tam bir alkolik olmuş, her türlü pisliğin içindeydim. İnsanların çoğunu helak eden içki ve şehvet beni de mahvetti. Recep ve Şaban, Ramazan ayırmaz, kötü halime devam ederdim.

İşin daha da kötüsü, hali vakti yerinde, mütteki, şefkatli ve merhametli ihtiyar, yaşlı bir de babam vardı. Babam bu halime üzülür, dua eder ve beni ikaz ederdi. Oğlum, gel ıslah ol, biricik oğlumsun. Kendine acımazsan bana bari acı. Eğer haline devam edersen büyük zarara uğrarsın. Hak sillesinin sedası yoktur. Bir vurursa devası yoktur, gel halini düzelt. Tevbe et, diye devamlı bana nasihat ederdi. Babamın bu nasihatlarından sıkılır, bazen onu döverdim.   

(SÜRECEK)